Yüce Allah’ın Sıfatları, İnsanların Sıfatlarına Benzemez
Daha önceden Kur’ân-ı Kerîm’in hakikat manası ile Allah’ın kelâmı olduğunu, O’ndan geldiğini belirttikten sonra burada Yüce Allah’ın sıfatlarının, insanların sıfatları gibi olmadığına dikkat çekerek isbatın akabinde teşbîhi nefyetmiş olmaktadır.
Yani Yüce Allah her ne kadar mütekellim olmakla nitelendirilse bile, insanın kendileri vasıtasıyla mütekellim sayılabileceği hususlardan herhangi birisiyle vasfedilemez. Çünkü Yüce Allah hiçbir şeye benzemez, O herşeyi işitendir, görendir.
Teşbih’e ve ta’til’e yönelmeksizin Allah’ın sıfatlarını kabul edenler ile ilgili olarak verilen şu misal ne kadar da güzeldir! Katıksız ve içenlerin rahatlıkla boğazlarından geçen bir süt ta’til’in pislikleri arasından ve teşbih’in kanı arasından çıkar. Muattıl, olmayan bir şeye ibadet ederken; müşebbihe’ye mensup kişi bir puta ibadet eder. İleride Tahâvî -Allah ona rahmet etsin-’nin: "Her kim sıfatları nefyetmekten ve teşbih’ten sakınmayacak olursa ayağı kayar ve tenzihi isabet ettiremez" sözlerinde ve yine: "(Doğru yol) teşbih ile ta’til arasıdır" sözleri de gelecektir. Yani, İslam dini bu ikisi arasında izlenen bir yoldur. Şüphesiz ki ta’til -ileride Yüce Allah’ın izniyle belirteceğimiz sebebler dolayısıyla- teşbih’ten de kötüdür. Yüce Allah’ın kendi zatını ve rasûlünün de Yüce Rabbini vasfetmiş olduğu ifadelerde asla teşbih söz konusu değildir. Aksine yaratanın sıfatları kendisine yakışan şekildedir. Yaratılmışın sıfatları da kendisine yakışan şekildedir.
"Kim basiretle buları anlarsa ibret alır" sözleri şu demektir: Sıfatları kabul edip, teşbihi nefyeden ve teşbih’e sapanlara yönelik tehditleri basiret gözüyle inceleyen bir kimse ibret alır ve kâfirlerin sözlerine benzer söz söylemekten uzak kalır.
"Cennet ehlinin ru’yeti (Allah’ı görmesi) -ihata ve keyfiyetin idraki söz konusu olmaksızın- Yüce Allah’ın Kitabının dile getirdiği şekliyle bir gerçektir: "O günde yüzler var ki apaydınlıktır. Rab’lerine bakıcıdırlar." (el-Kıyame, 75/22-23) Bunun açıklanması ise Yüce Allah’ın muradı ve bildiği şekildedir. Bu hususta bize kadar gelmiş Rasûlullah -Sallallahü aleyhi ve sellem- den rivayet edilmiş, bütün sahih hadisler de onun dediği gibidir ve bunların manası murad ettiği şekildedir. Bizler bu konuda görüşlerimizle te’villerde bulunarak, hevâlarımıza göre vehimlere kapılarak açıklamalar yapmaya kalkışmayız. Çünkü (bu gibi hususları) Yüce Allah’a ve Rasûlüne teslim edip de kendisi için müteşabih olanların bilgisini bilenlere havale edenler dışında hiçbir kimse dininde selâmete ulaşamaz
el akudetül tahaviyye
Daha önceden Kur’ân-ı Kerîm’in hakikat manası ile Allah’ın kelâmı olduğunu, O’ndan geldiğini belirttikten sonra burada Yüce Allah’ın sıfatlarının, insanların sıfatları gibi olmadığına dikkat çekerek isbatın akabinde teşbîhi nefyetmiş olmaktadır.
Yani Yüce Allah her ne kadar mütekellim olmakla nitelendirilse bile, insanın kendileri vasıtasıyla mütekellim sayılabileceği hususlardan herhangi birisiyle vasfedilemez. Çünkü Yüce Allah hiçbir şeye benzemez, O herşeyi işitendir, görendir.
Teşbih’e ve ta’til’e yönelmeksizin Allah’ın sıfatlarını kabul edenler ile ilgili olarak verilen şu misal ne kadar da güzeldir! Katıksız ve içenlerin rahatlıkla boğazlarından geçen bir süt ta’til’in pislikleri arasından ve teşbih’in kanı arasından çıkar. Muattıl, olmayan bir şeye ibadet ederken; müşebbihe’ye mensup kişi bir puta ibadet eder. İleride Tahâvî -Allah ona rahmet etsin-’nin: "Her kim sıfatları nefyetmekten ve teşbih’ten sakınmayacak olursa ayağı kayar ve tenzihi isabet ettiremez" sözlerinde ve yine: "(Doğru yol) teşbih ile ta’til arasıdır" sözleri de gelecektir. Yani, İslam dini bu ikisi arasında izlenen bir yoldur. Şüphesiz ki ta’til -ileride Yüce Allah’ın izniyle belirteceğimiz sebebler dolayısıyla- teşbih’ten de kötüdür. Yüce Allah’ın kendi zatını ve rasûlünün de Yüce Rabbini vasfetmiş olduğu ifadelerde asla teşbih söz konusu değildir. Aksine yaratanın sıfatları kendisine yakışan şekildedir. Yaratılmışın sıfatları da kendisine yakışan şekildedir.
"Kim basiretle buları anlarsa ibret alır" sözleri şu demektir: Sıfatları kabul edip, teşbihi nefyeden ve teşbih’e sapanlara yönelik tehditleri basiret gözüyle inceleyen bir kimse ibret alır ve kâfirlerin sözlerine benzer söz söylemekten uzak kalır.
"Cennet ehlinin ru’yeti (Allah’ı görmesi) -ihata ve keyfiyetin idraki söz konusu olmaksızın- Yüce Allah’ın Kitabının dile getirdiği şekliyle bir gerçektir: "O günde yüzler var ki apaydınlıktır. Rab’lerine bakıcıdırlar." (el-Kıyame, 75/22-23) Bunun açıklanması ise Yüce Allah’ın muradı ve bildiği şekildedir. Bu hususta bize kadar gelmiş Rasûlullah -Sallallahü aleyhi ve sellem- den rivayet edilmiş, bütün sahih hadisler de onun dediği gibidir ve bunların manası murad ettiği şekildedir. Bizler bu konuda görüşlerimizle te’villerde bulunarak, hevâlarımıza göre vehimlere kapılarak açıklamalar yapmaya kalkışmayız. Çünkü (bu gibi hususları) Yüce Allah’a ve Rasûlüne teslim edip de kendisi için müteşabih olanların bilgisini bilenlere havale edenler dışında hiçbir kimse dininde selâmete ulaşamaz
el akudetül tahaviyye