Birincisinde -yani sıfatlar konusunda tevhîdde- esas olan:
Gerek nefiy gerekse isbat şeklinde Allah'ın kendisini ve ResûIü'nün O'nu vasıflandırdığı sıfatlarla Allah'ı tavsif etmek (vasıflandırmak), O'nun kendisi hakkında isbat (kabul) ettiği hususları isbat, kendisinden nefyettiği şeyleri de O'ndan nefyetmek / reddedmektir.
Bilinmektedir ki ümmetin selefi ve imamlarının yolu, keyfiyetlendirme (tekyif) benzetme (temsil), değiştirme (tahrif) ve işlevsizleştirme (ta'tîl) olmaksızın Allah'ın kendisi hakkında isbat ettiği sıfatları isbat etmek (kendisine isnad ettiği sıfatları O'na isnad etmek) tir.
(Tahrîf:Tahrîf dilde değiştirmek demektir. Terim olarak tahrîf, nassı (ayet veya hadisi) lafız veya anlam olarak değiştirmektir. Lafzı değiştirmeyle beraber anlam ya değişir ya da değişmez.
Tahrîf üç kısımdır:
1 - Anlamı Değişen Lafız (Söz, Kelime) Tahrîfi:
Bazılarının sırf konuşan Mûsâ Peygamber olsun diye:
“Ve Allah Mûsâ ile konuştu” (Nisâ, 64) ayetinde Allah lafz-ı celâlini üstün okumaları gibi.
2 - Anlamı Değişmeyen Lafız (Söz, Kelime) Tahrîfi:
“Hamd, âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur” (Fâtiha, 2) ayetinde dâl harfini üstün okumak gibi.Bu tür hata, genellikle cahilden kaynaklanan hata olup kasıtlı olarak ard niyetle yapılan bir hata değildir.
3 - Anlam Tahrîfi:
Delilsiz olarak bir lafzı (sözü, kelimeyi) açık anlamı dışına çıkarmaktır. Allah’a izâfe (nispet) edilen “iki el” ’in kuvvet, nimet ve benzeri sözlerle anlamını değiştirmek gibi.
Ta’tîl:Dilde ta’tîl, boşaltmak (bir şeyin veya kavramın içini boşaltmak) ve terk etmek demektir. Terim olarak ise, Allah-u Teâlâ için gerekli olan isim ve sıfatların tamamını veya bir kısmını inkar etmektir. Buna göre ta’tîl iki kısımdır:
1 - Tam (Küllî) Ta’tîl: Allah’ın sıfatlarını inkar eden Cehmiyye gibi. Bunların aşırıları, Allah’ın isimlerini de inkar ederler.
2 - Kısmî (Cüzî) Ta’tîl: Allah’ın bazı sıfatlarını kabul edip bazılarını inkar eden Eş’ariyye gibi. Bu ümmet içinde ta’tîl fitnesi ile bilinen ilk kişi el-Ca’d b. Dirhem’ dir.
Tekyîf:Tekyîf, bir sıfatın niteliğini (keyfiyetini) anlatmaktır. Allah’ın elinin ya da dünya göğüne inmesinin niteliği şöyle şöyledir, demek gibi
Temsîl ve Teşbîh:Temsîl, bir şeye örnek, teşbîh ise benzer vermektir.
Temsîl (iki şey arasında) her bakımdan eşitlik ve denklik bulunmasını, teşbih ise bir çok bakımdan eşitlik ve denklik bulunmasını gerektirir.
Bunların biri diğeri yerinde de kullanılır.
Bunlar ile (temsîl ve teşbîh) tekyîf arasında iki bakımdan fark vardır:
Birincisi: Tekyîf, bir şeyin niteliğini mutlak olarak veya bir benzerle kayıtlayarak anlatmaktır.Temsîl ve teşbîh ise, örnek ve benzerle kayıtlanmış bir niteliği gösterir. Bu bakımdan tekyîf daha geneldir. Çünkü her mümessil (temsil yapan) aynı zamanda mükeyyif (tekyif yapan) dir, tersi olamaz.
İkincisi: Tekyîf sıfatlara özgüdür. Temsîl ise değerde (adet), sıfatta ve zâtta olabilir. Bu bakımdan yani temsîlin zât, sıfat ve değerle olan ilgisi bakımından temsîl daha geneldir.
Sonra insanlar içinde birçok kimsenin sapıtmasına neden olmuş teşbîh de iki kısma ayrılır:
Birincisi: Yaratılmışı yaradana benzetmek.
İkincisi: Yaradanı yaratılmışa benzetmek.
•Yaratılmışı Yaradana Benzetmek:
Allah’a özgü fiiller, haklar ve sıfatlardan herhangi birini yaratılmışa da vermek demektir.
Birincinin yâni Allah’ın fiillerinden herhangi birini yaratılmışa vermenin örneği: Allah ile beraber başka bir yaratıcı bulunduğunu ileri süren kişinin Rubûbiyyet Tevhidinde Allah’a şirk koşması gibi.
İkincinin yani Allah’ın haklarından herhangi birini yaratılmışa vermenin örneği: Müşriklerin, putlarının ilahlık hakkı olduğunu ileri sürerek onlara tapıp kulluk etmeleri gibi.
Üçüncünün yâni Allah’ın sıfatlarından herhangi birini yaratılmışa vermenin örneği: Peygamber -Sallallâhu aleyhi ve sellem-’i övme veya diğer konularda aşırıya kaçanların yaptıkları şeyler gibi. Örneğin Abdullah b. Yahyâ el-Buhturî’yi öven Mütenebbî’nin:
Ey benzeri olmayan kimse, dilediğin gibi ol.
Ve nasıl istersen öyle ol. Sana benzer bir kimse yaratılmamıştır.sözünde olduğu gibi.
•Yaradanı Yaratılmışa Benzetmek:
Bu ise yaratılmışa ait olan bazı özellikleri Allah’ın zâtına ve sıfatlarına vermektir.
“Allah’ın iki eli yaratıkların elleri gibidir”, “Allah’ın arşına istiva etmesi yaratıkların tahtlarına oturup kurulmaları gibidir” ve benzeri sözler gibi.
Bu çeşit sözler söylemekle bilinen ilk kişinin, Râfızî olan Hişâm b. el-Hakem olduğu söylenir. Allah en doğrusunu bilir.
İlhâd:İlhâd, dilde eğilim, terim olarak da inanılması ya da yapılması gerekli olan şeyden başka yana sapmak demektir. İlhâd iki kısımdır:
Birincisi: Allah’ın İsimlerinde İlhâd
İkincisi: Allah’ın Ayetlerinde İlhâd
Allah’ın İsimlerinde İlhâd:
Bu isimler için kaçınılmaz ve gerekli olan gerçekten sapmaktır. Bunun da dört çeşidi vardır:
1 - Ta’tîlcilerin yaptıkları gibi isimlerden herhangi birini veya bunların gösterdiği sıfatları inkar etmek.
2 - Teşbîhcilerin yaptıkları gibi isimleri, Allah’ı yaratıklarına benzetmek için bir kanıt (gösterge) olarak kullanmak.
3 - Allah’ın kendisine vermediği bir takım isimlerle Allah’ı adlandırmak. Çünkü Allah’ın isimleri tevkîfîdir yâni delile dayalıdır. Bu çeşide örnek, Hıristiyanların Allah’ı “baba”, filozofların da “ille-i fâile=etkin güç” olarak isimlendirmeleri.
4 - Allah’ın isimlerinden putlara isimler türetmek gibi. el-İlâh isminden “el-lât”, el-azîz isminden “el-uzzâ” adları türetmek gibi.
Allah’ın Ayetlerinde İlhâd:
Bu, ya peygamberlerin getirdiği hükümler ve haberlerden oluşan şer’î ayetlerde ya da Allah’ın göklerde ve yerde yarattığı ve yaratmakta olduğu varlıklar olan kevnî ayetlerde olur.
•Şer’î ayetlerdeki İlhâd, ya bu ayetleri tahrîf etmek, yahut bunların bildirdiği haberleri yalanlamak veya da hükümlerine karşı çıkmaktır.
•Kevnî ayetlerdeki ilhâd ise, bu ayetleri, Allah’tan başkasına nispet etmek veya bu ayetlerde bir ortağı ve yardımcısı olduğuna inanmaktır.
( İbni Teymiyye el-Fetvâ el-Hameviyye şerhi)
Gerek nefiy gerekse isbat şeklinde Allah'ın kendisini ve ResûIü'nün O'nu vasıflandırdığı sıfatlarla Allah'ı tavsif etmek (vasıflandırmak), O'nun kendisi hakkında isbat (kabul) ettiği hususları isbat, kendisinden nefyettiği şeyleri de O'ndan nefyetmek / reddedmektir.
Bilinmektedir ki ümmetin selefi ve imamlarının yolu, keyfiyetlendirme (tekyif) benzetme (temsil), değiştirme (tahrif) ve işlevsizleştirme (ta'tîl) olmaksızın Allah'ın kendisi hakkında isbat ettiği sıfatları isbat etmek (kendisine isnad ettiği sıfatları O'na isnad etmek) tir.
(Tahrîf:Tahrîf dilde değiştirmek demektir. Terim olarak tahrîf, nassı (ayet veya hadisi) lafız veya anlam olarak değiştirmektir. Lafzı değiştirmeyle beraber anlam ya değişir ya da değişmez.
Tahrîf üç kısımdır:
1 - Anlamı Değişen Lafız (Söz, Kelime) Tahrîfi:
Bazılarının sırf konuşan Mûsâ Peygamber olsun diye:
“Ve Allah Mûsâ ile konuştu” (Nisâ, 64) ayetinde Allah lafz-ı celâlini üstün okumaları gibi.
2 - Anlamı Değişmeyen Lafız (Söz, Kelime) Tahrîfi:
“Hamd, âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur” (Fâtiha, 2) ayetinde dâl harfini üstün okumak gibi.Bu tür hata, genellikle cahilden kaynaklanan hata olup kasıtlı olarak ard niyetle yapılan bir hata değildir.
3 - Anlam Tahrîfi:
Delilsiz olarak bir lafzı (sözü, kelimeyi) açık anlamı dışına çıkarmaktır. Allah’a izâfe (nispet) edilen “iki el” ’in kuvvet, nimet ve benzeri sözlerle anlamını değiştirmek gibi.
Ta’tîl:Dilde ta’tîl, boşaltmak (bir şeyin veya kavramın içini boşaltmak) ve terk etmek demektir. Terim olarak ise, Allah-u Teâlâ için gerekli olan isim ve sıfatların tamamını veya bir kısmını inkar etmektir. Buna göre ta’tîl iki kısımdır:
1 - Tam (Küllî) Ta’tîl: Allah’ın sıfatlarını inkar eden Cehmiyye gibi. Bunların aşırıları, Allah’ın isimlerini de inkar ederler.
2 - Kısmî (Cüzî) Ta’tîl: Allah’ın bazı sıfatlarını kabul edip bazılarını inkar eden Eş’ariyye gibi. Bu ümmet içinde ta’tîl fitnesi ile bilinen ilk kişi el-Ca’d b. Dirhem’ dir.
Tekyîf:Tekyîf, bir sıfatın niteliğini (keyfiyetini) anlatmaktır. Allah’ın elinin ya da dünya göğüne inmesinin niteliği şöyle şöyledir, demek gibi
Temsîl ve Teşbîh:Temsîl, bir şeye örnek, teşbîh ise benzer vermektir.
Temsîl (iki şey arasında) her bakımdan eşitlik ve denklik bulunmasını, teşbih ise bir çok bakımdan eşitlik ve denklik bulunmasını gerektirir.
Bunların biri diğeri yerinde de kullanılır.
Bunlar ile (temsîl ve teşbîh) tekyîf arasında iki bakımdan fark vardır:
Birincisi: Tekyîf, bir şeyin niteliğini mutlak olarak veya bir benzerle kayıtlayarak anlatmaktır.Temsîl ve teşbîh ise, örnek ve benzerle kayıtlanmış bir niteliği gösterir. Bu bakımdan tekyîf daha geneldir. Çünkü her mümessil (temsil yapan) aynı zamanda mükeyyif (tekyif yapan) dir, tersi olamaz.
İkincisi: Tekyîf sıfatlara özgüdür. Temsîl ise değerde (adet), sıfatta ve zâtta olabilir. Bu bakımdan yani temsîlin zât, sıfat ve değerle olan ilgisi bakımından temsîl daha geneldir.
Sonra insanlar içinde birçok kimsenin sapıtmasına neden olmuş teşbîh de iki kısma ayrılır:
Birincisi: Yaratılmışı yaradana benzetmek.
İkincisi: Yaradanı yaratılmışa benzetmek.
•Yaratılmışı Yaradana Benzetmek:
Allah’a özgü fiiller, haklar ve sıfatlardan herhangi birini yaratılmışa da vermek demektir.
Birincinin yâni Allah’ın fiillerinden herhangi birini yaratılmışa vermenin örneği: Allah ile beraber başka bir yaratıcı bulunduğunu ileri süren kişinin Rubûbiyyet Tevhidinde Allah’a şirk koşması gibi.
İkincinin yani Allah’ın haklarından herhangi birini yaratılmışa vermenin örneği: Müşriklerin, putlarının ilahlık hakkı olduğunu ileri sürerek onlara tapıp kulluk etmeleri gibi.
Üçüncünün yâni Allah’ın sıfatlarından herhangi birini yaratılmışa vermenin örneği: Peygamber -Sallallâhu aleyhi ve sellem-’i övme veya diğer konularda aşırıya kaçanların yaptıkları şeyler gibi. Örneğin Abdullah b. Yahyâ el-Buhturî’yi öven Mütenebbî’nin:
Ey benzeri olmayan kimse, dilediğin gibi ol.
Ve nasıl istersen öyle ol. Sana benzer bir kimse yaratılmamıştır.sözünde olduğu gibi.
•Yaradanı Yaratılmışa Benzetmek:
Bu ise yaratılmışa ait olan bazı özellikleri Allah’ın zâtına ve sıfatlarına vermektir.
“Allah’ın iki eli yaratıkların elleri gibidir”, “Allah’ın arşına istiva etmesi yaratıkların tahtlarına oturup kurulmaları gibidir” ve benzeri sözler gibi.
Bu çeşit sözler söylemekle bilinen ilk kişinin, Râfızî olan Hişâm b. el-Hakem olduğu söylenir. Allah en doğrusunu bilir.
İlhâd:İlhâd, dilde eğilim, terim olarak da inanılması ya da yapılması gerekli olan şeyden başka yana sapmak demektir. İlhâd iki kısımdır:
Birincisi: Allah’ın İsimlerinde İlhâd
İkincisi: Allah’ın Ayetlerinde İlhâd
Allah’ın İsimlerinde İlhâd:
Bu isimler için kaçınılmaz ve gerekli olan gerçekten sapmaktır. Bunun da dört çeşidi vardır:
1 - Ta’tîlcilerin yaptıkları gibi isimlerden herhangi birini veya bunların gösterdiği sıfatları inkar etmek.
2 - Teşbîhcilerin yaptıkları gibi isimleri, Allah’ı yaratıklarına benzetmek için bir kanıt (gösterge) olarak kullanmak.
3 - Allah’ın kendisine vermediği bir takım isimlerle Allah’ı adlandırmak. Çünkü Allah’ın isimleri tevkîfîdir yâni delile dayalıdır. Bu çeşide örnek, Hıristiyanların Allah’ı “baba”, filozofların da “ille-i fâile=etkin güç” olarak isimlendirmeleri.
4 - Allah’ın isimlerinden putlara isimler türetmek gibi. el-İlâh isminden “el-lât”, el-azîz isminden “el-uzzâ” adları türetmek gibi.
Allah’ın Ayetlerinde İlhâd:
Bu, ya peygamberlerin getirdiği hükümler ve haberlerden oluşan şer’î ayetlerde ya da Allah’ın göklerde ve yerde yarattığı ve yaratmakta olduğu varlıklar olan kevnî ayetlerde olur.
•Şer’î ayetlerdeki İlhâd, ya bu ayetleri tahrîf etmek, yahut bunların bildirdiği haberleri yalanlamak veya da hükümlerine karşı çıkmaktır.
•Kevnî ayetlerdeki ilhâd ise, bu ayetleri, Allah’tan başkasına nispet etmek veya bu ayetlerde bir ortağı ve yardımcısı olduğuna inanmaktır.
( İbni Teymiyye el-Fetvâ el-Hameviyye şerhi)