SÜNNET
Önce lûgat mânâsı üzerinde duralım. Sünnet kelimesinin lûgat mânası "âdet, makbul olsun veya olmasın takip edilen yol, yüz, yahut gözün görünen kısmı, sîret, tabiat mânâlarına gelir."1 Cahiliyye döneminde Araplar sünnet kelimesini yol mânâsına kullanıyorlar ve biliyorlardı. Resûl-i Ekrem (sav)'in "Size benim sünnetime sarılmanızı tavsiye ederim"2 emrini işitince, buradaki sünnet lafzının, Peygamber (sav) Efendimizin hususî ve umumî hayatındaki davranışları ifade ettiğinin farkındaydılar. Nitekim hiçbir sahabe, sünnet lafzından neyin kastedildiğini sormamıştır. Kur'ân-ı Kerim de: "Daha evvel geçenler hakkında Allah bu âdeti (koymuştur), Allah'ın âdetini değiştirmeye ise asla imkân bulamazsın"3 buyurulmuştur. Bu ayet-i kerimede geçen sünnet kelimesi; âdetullah veya sünnetullah diye ifade edilmiştir.4
Istılâhta sünnet; "Resûl-i Ekrem (sav)'den sâdır olan söz, fiil ve takrirdir" şeklinde tarif olunmuştur.5 Kur'ân-ı Kerim'de: "Bir de Peygamber size ne verdiyse (her ne emir verirse) onu tutun, nehyettiğinden de sakının"(6) buyurulmuştur.
Resûl-i Ekrem (sav)'in herhangi bir olay ve soru karşısındaki tutumu, mûteber kaynaklarda açıkca izah edilmiştir. Önce vahyin gelmesini bekler, gelmezse ictihadı ile hüküm verirdi. Nitekim hükmü kat'iyet ifade eden mütevatir sünnetin inkârının "küfür" olduğu hususunda ittifak vardır(7). Beş vakit namazın rek'atları, recm, haccın ne şekilde edâ edileceği, zekât'ın miktarı ve bunun gibi birçok farz olan hüküm, mütevatir sünnetle sabittir. İslâm fıkhında mütevatir sünnet kesin delildir(. Hanefi fûkahası; hadis rivayetiyle meşhur olan, müctehid bir ravinin, haber-i vahid durumda olan hadisinin de, delil olduğunda ittifak etmiştir.9 Dolayısıyle Resûl-i Ekrem (sav)'in din hususunda söylediği her söz, haber-i vahidle bile bize ulaşmışsa, ona uymak mecburiyetimiz vardır. Heva ve heveslerimize kapılıp, kendi aklımızı tercih hakkımız olmaz.
Bedir'de savaş yerinin tesbiti veya hurma ağaçlarının budanması ile ilgili içtihadları esas alıp; "sünnet bağlayıcı değildir" tezine sarılan modernistler ve. bel'am kılıklı kişiler mü'minleri saptırmaktadırlar. Çünkü zevaid sünnetler, bizzat Resûl-i Ekrem (sav)'in ta'limiyle sübût bulmuştur. İkindi ve yatsı namazlarının ilk sünnetlerini Resûl-i Ekrem (sav)'in bazen kılması, bazen terketmesi hadisesi sabittir. Mü'minler de onu aynen taklid ederler. Bu zevaid sünneti terk değil, bilâkis bizzat Resûl-i Ekrem (sav)'in taklidi getirir.
KAYNAKLAR
(1) Diyanet Gazetesi, Şubat 1971, Sayı:13, sh. 3.
(2) Sünen-i İbn-i Mace, İst: 1400, Çağrı Yay. c. I, sh.15-16, Had. No: 42.
(3) Ahzâb sûresi: 62.
(4) Mecmuat'ut Tefasir, İst: 1979, Çağrı Yay. c. V, sh.
(5) Molla Hüsrev, Mir'at el-Usûl, İstanbul 1307, c. II, sh. 3.
(6) Haşr sûresi:7. İmam-ı Kurtubi, el-Camü li Ahkâmü'I-Kur'ân isimli tefsirinde (c.V, sh. 261) Nisâ sûresinin 59'ncu ayetini tefsir ederken, ihtilâflann peygambere döndürülmesinden murad, sağlığında bizzat kendisine müracaat etmek, vefatından sonra da sünnetine başvurmak olarak izah eder. Ebû Hureyre'den rivayet edilen bir hadis-i şerifte "Ümmetimden yüz çevirenleri müstesna, hepsi cennete girer" buyurulduğu, "Yüz çeviren kimdir?" diye sual edildiğinde, Resûl-i Ekrem (sav)'in "Bana itaat eden cennete girer, isyan eden de yüz çevirmiştir" buyurduğu sabittir. (Mansur Ali Nasif, Tac Tercemesi, İstanbul 1976, c. I, sh. 65. Had. No: 66).
(7) Molla Hüsrev, a.g.e., c. II, sh. 8 vd.
( Ömer Nasûhi bilmen, Hukuk-ı İslâmîyye ve Istılahat-ı Fıkhiyye Kamusu, İstanbul 1976, c. I, sh. 135, Madde: 389-390.
(9) İmam-ı Serahsî, Temhidû'l-Fusûl, Beyrut 1393, c. I, sh. 321.
Önce lûgat mânâsı üzerinde duralım. Sünnet kelimesinin lûgat mânası "âdet, makbul olsun veya olmasın takip edilen yol, yüz, yahut gözün görünen kısmı, sîret, tabiat mânâlarına gelir."1 Cahiliyye döneminde Araplar sünnet kelimesini yol mânâsına kullanıyorlar ve biliyorlardı. Resûl-i Ekrem (sav)'in "Size benim sünnetime sarılmanızı tavsiye ederim"2 emrini işitince, buradaki sünnet lafzının, Peygamber (sav) Efendimizin hususî ve umumî hayatındaki davranışları ifade ettiğinin farkındaydılar. Nitekim hiçbir sahabe, sünnet lafzından neyin kastedildiğini sormamıştır. Kur'ân-ı Kerim de: "Daha evvel geçenler hakkında Allah bu âdeti (koymuştur), Allah'ın âdetini değiştirmeye ise asla imkân bulamazsın"3 buyurulmuştur. Bu ayet-i kerimede geçen sünnet kelimesi; âdetullah veya sünnetullah diye ifade edilmiştir.4
Istılâhta sünnet; "Resûl-i Ekrem (sav)'den sâdır olan söz, fiil ve takrirdir" şeklinde tarif olunmuştur.5 Kur'ân-ı Kerim'de: "Bir de Peygamber size ne verdiyse (her ne emir verirse) onu tutun, nehyettiğinden de sakının"(6) buyurulmuştur.
Resûl-i Ekrem (sav)'in herhangi bir olay ve soru karşısındaki tutumu, mûteber kaynaklarda açıkca izah edilmiştir. Önce vahyin gelmesini bekler, gelmezse ictihadı ile hüküm verirdi. Nitekim hükmü kat'iyet ifade eden mütevatir sünnetin inkârının "küfür" olduğu hususunda ittifak vardır(7). Beş vakit namazın rek'atları, recm, haccın ne şekilde edâ edileceği, zekât'ın miktarı ve bunun gibi birçok farz olan hüküm, mütevatir sünnetle sabittir. İslâm fıkhında mütevatir sünnet kesin delildir(. Hanefi fûkahası; hadis rivayetiyle meşhur olan, müctehid bir ravinin, haber-i vahid durumda olan hadisinin de, delil olduğunda ittifak etmiştir.9 Dolayısıyle Resûl-i Ekrem (sav)'in din hususunda söylediği her söz, haber-i vahidle bile bize ulaşmışsa, ona uymak mecburiyetimiz vardır. Heva ve heveslerimize kapılıp, kendi aklımızı tercih hakkımız olmaz.
Bedir'de savaş yerinin tesbiti veya hurma ağaçlarının budanması ile ilgili içtihadları esas alıp; "sünnet bağlayıcı değildir" tezine sarılan modernistler ve. bel'am kılıklı kişiler mü'minleri saptırmaktadırlar. Çünkü zevaid sünnetler, bizzat Resûl-i Ekrem (sav)'in ta'limiyle sübût bulmuştur. İkindi ve yatsı namazlarının ilk sünnetlerini Resûl-i Ekrem (sav)'in bazen kılması, bazen terketmesi hadisesi sabittir. Mü'minler de onu aynen taklid ederler. Bu zevaid sünneti terk değil, bilâkis bizzat Resûl-i Ekrem (sav)'in taklidi getirir.
KAYNAKLAR
(1) Diyanet Gazetesi, Şubat 1971, Sayı:13, sh. 3.
(2) Sünen-i İbn-i Mace, İst: 1400, Çağrı Yay. c. I, sh.15-16, Had. No: 42.
(3) Ahzâb sûresi: 62.
(4) Mecmuat'ut Tefasir, İst: 1979, Çağrı Yay. c. V, sh.
(5) Molla Hüsrev, Mir'at el-Usûl, İstanbul 1307, c. II, sh. 3.
(6) Haşr sûresi:7. İmam-ı Kurtubi, el-Camü li Ahkâmü'I-Kur'ân isimli tefsirinde (c.V, sh. 261) Nisâ sûresinin 59'ncu ayetini tefsir ederken, ihtilâflann peygambere döndürülmesinden murad, sağlığında bizzat kendisine müracaat etmek, vefatından sonra da sünnetine başvurmak olarak izah eder. Ebû Hureyre'den rivayet edilen bir hadis-i şerifte "Ümmetimden yüz çevirenleri müstesna, hepsi cennete girer" buyurulduğu, "Yüz çeviren kimdir?" diye sual edildiğinde, Resûl-i Ekrem (sav)'in "Bana itaat eden cennete girer, isyan eden de yüz çevirmiştir" buyurduğu sabittir. (Mansur Ali Nasif, Tac Tercemesi, İstanbul 1976, c. I, sh. 65. Had. No: 66).
(7) Molla Hüsrev, a.g.e., c. II, sh. 8 vd.
( Ömer Nasûhi bilmen, Hukuk-ı İslâmîyye ve Istılahat-ı Fıkhiyye Kamusu, İstanbul 1976, c. I, sh. 135, Madde: 389-390.
(9) İmam-ı Serahsî, Temhidû'l-Fusûl, Beyrut 1393, c. I, sh. 321.