"kabirleri ziyaret etÂmenin caiz hatta mendûp olduğu görüşündedir"
--------------------------------------------------------------------------------
Salihlerin Kabrini Ziyaret
330- Bundan sonra şiddetli münakaşaların cereyan ettiği üçüncü meseleye; nebiler ve sâlihlerin kabirlerinin ziyareti meselesine ve etrafında gürültüler kopan Peygamberimiz (S.A.V.) den medet umma konusuÂna geçiyoruz. O (İbn-i Teymiyye) meydanda tek başına münakaşa ve müÂcadele etmekteydi ve neticede ümerânın desteğini kaybetti ve hapsin diÂbini boyladı.
O (İbn-i Teymiyye) ders almak için mutlak olarak kabirleri ziyaret etÂmenin caiz hatta mendûp olduğu görüşündedir. Çünkü bu bir ibret alma, bir hatırlama ve düşünmedir. Fakat sâiih bir adamın veya bir peygamber'-in kabrini, yalnızca O'nun şahsından dolayı ziyaret etmek caiz değildir. Ebû Hamid el-Gazzalî, Ebû Muhammed b. Kudâme el-Makdlsî vb. PeygamÂber (S.A.V.) in «Kabirleri ziyaret ediniz» hadis-i şerifinin umumiliğinden dolayı O'na muhalefet ettiler.
İbn-i Teymiyye bu yasağı, ölülere dua edilemeyeceği esasına bina etÂmiştir. O'na göre bu, putperestlik ve şirke götürür. Zira Peygamber (S. A.V.) de ziyaret edilmemesi için, kabrinin mescid ittihaz edilmesini yasakÂlamıştır. Sahih-i Buharî ve Müslim'de Hz. Aişe (R.A.)'dan rivayet edildiğiÂne göre Peygamber (S.A.V.) ölüm hastalığı sırasında şöyle buyurmuştur: «Allah Yahudi ve Hirtstiyanlara ta'net etmiştir. Onlar Peygamberlerinin ka-kabirlerini mescitler edindiler.» Ashab diğer insanlara yapılan adet hilâÂfına O'nu (S.A.V.) kabr-i kerimi namazgah veya ziyaretgâh edinilmesin diÂye Aişe (R.A.) in odasına defnetmişlerdi. Bu durum şirke benzer bir davÂranışa yol açardı. Ravza-i Nebevîyye, Velid b. Abdiimelik zamanına kadar (S.A.V.) in mescidinden ayrı haldeydi. Kimse oraya giremez, Nebiy-i Ke-rîm'in kabrine dokunamaz ve orada hiç bir duada bulunamazdı.
Selef, vefatından sonra Peygamber (S.A.V.) e selâm etmek veya duaÂda bulunmak istediklerinde kıbleye yönelerek yaparlar kabre yönelmez-ler idi
İmamlar Nebi (S.A.V.) in kabrine dokunulmayacağı ve öpülmeyeceği (veya yönelinmeyeceği)'nde ittifak etmişlerdir [127]. Peygamberimiz «Ya Rabbim, benim kabrimi tapınılan bir put kılma. Peygamberlerinin kabirleÂrini namazgahlar edinen kavme Allah'ın gazabı şiddetli olmuştur.» buyurÂmuştur.
Bütün bunlara tevhid akidesini muhafaza edicidir. Kabirlerin namazÂgah ittihaz edilmesi şirk sebeblerindendir.
331- Salihler ve peygamberlerin kabirlerini ziyaret ve oralara yaÂpılacak seferlerin yasaklığı hususunda İbn-i Teymiyye'nin görüşü budur ve hükmünün umumundan Ravza-i Þerifeyi istisna etmeyip bilâkis umuma daÂhil etmiş ve O'nun hakkında özel olarak konuşmuştur. Bu geçen (söz)le-ri(ni) hadis-i şerifle temize çıkarmıştır: «Mescid-i Haram şu benim Mescidim ve Mescid-i Aksa, bu üç Mescidin dışındaki mescidler için sefere çıkılmaz.»
Bu mescitler İçin yolculuk yapmanın müstehap olduğunda mezkûr haÂdis-i şerif açıktır, sarihtir. Bunların dışında bir yer için yolculuğa çıkmak yasağın umumuna dahildir. Bilâkis Nebî (S.A.V.) kabrinin mukaddes bir yer ittihaz olunmasından Allah'a sığınmıştır; «Ey Rabbim, kabrimi tapınıÂlan bir put kılma. Peygamberlerinin kabirlerini, ibadet yeri edinen topluÂluğa Allah'ın gazabı şiddetli olmuştur.» buyurmuştur.
Mücerret ziyaretle Allah'a yaklaşmak için kabirleri ziyaret etmek umumî olarak yasak olunca, Rasûl-i Kerîm (S.A.V.) in kabrini bu niyetle ziyaret etmek de hususî şekilde yasaklanmış olmaktadır.
332- Muasırı âlimlerin çoğunluğu ve günümüze kadar olan müsİü-manların cumhur-u a'zamı bu görüşünde İbn-i Teymiyye'ye itiraz etmişlerÂdir. Zira Peygamberimiz (S.A.V.) in «Allah'tan bir şey istediğinizde benim makamımla isteyiniz. Þüphesiz benim Allah indindeki makamım çok büÂyüktür.» ve «Beni vefatımdan sonra ziyaret eden de sanki hayatımda ziyaÂret etmiş gibidir» buyurduğu rivayet edilmektedir.
Fakat İbn-i Teymiyye birinci hadis için şunları söylemektedir:
«Bu hadis (hadîs olarak aslı olmayan) bir yalandır. Ehl-i hadis'in itimat et-tiği kitapların hiç birisinde yer almamaktadır. Ehl-i ilimden hiç birisi de hadiÂse dayanarak O'nun (S.A.V.) indindeki makamının bütün enbiya ve mürselinkin-den daha büyük olduğunu söylememiştir.[128]
İkinci hadis de zayıftır, yalanlığı aşikârdır, müslürnaniartn dinine muÂhaliftir, demektedir. Çünkü mü'min olarak hayatta iken O'nu gören, bilÂhassa onunla cihât eden muhacirler ise, O'nun (S.A.V.) ashabından olur. Peygamberimizin ise, «Ashabıma sövmeyiniz. Nefsim yed-i kudretinde olan Allah'a yemin olsun ki sizden biriniz Uhud dağı kadar altını (Allah için) sadaka verse onların bir müddü (832 gr. lık bir hububat öiçeğij'ne, ve hatta yarısına bile ulaşamaz.» buyurduğu sabittir, kesindir[129].
İbn-i Teymiyye muhaliflerinin cevaplarına böylece sert ve şiddetli karÂşılıklar vermekte, daha önce de zikrettiğimiz üzere Nebi (S.A.V.) in kabÂrine dokunmanın doğru olmayacağındakî icmâları gibi, eimme-i erba'a (dört imam) in görüşlerini de şahit getirmektedir.
333- Bu İbn-i Teymiyye'nin tozunu sertçe ve şiddetle silktiği hüÂkümlerden birisidir. O bununla muasırlarının şuurlarını şiddetle uyarmış ve böylece onları fena halde rahatsız etmiştir.
İbn-i Teymiyye'nin bu görüşünü bina ettiği esas yalnız ve sadece AlÂlah'a (C.C.) kulluk etmek, putçuiuk ve ona yol açan her şeyden uzaklaşÂmaktır. Sonra o, putçuiuğu yasaklayan nasslan, kabirleri ziyaret ve özelÂlikle Rasuîullah'ın (S.A.V.) kabrini ziyarete (yasaklığına) hamletmiştir.
Biz onun, sâlihlerin kabirlerini ziyaret konusundaki görüşüne biraz meylederiz. Nebî (S.A.V.)'in kabrini ziyarete gelince, bu konuda kendisine tamamen muhalifiz. Zira onun görüşünü tesis ettiği temel putçuluktur. ÞaÂyet Peygamber'în [S.A.V.) kabr-İ şerifini ziyaretin bir çeşit putçuiuk olduÂğunu kasdediyorsa bu garip, yadırganacak bir şeydir. Bunu putçuiuk olaÂrak tefsir edebileceğin gibi vahdaniyet olarak da yorumlayabilirsin. Bu göÂrüşte aşırılık da vardır: zira vahdaniyet (Allah'ın birliği inancı) Nebi'sinin kabrini ziyaret, onun hakikatini duymak arzusudur, onun manasını takdisÂtir. Þüphesiz peygamberlere ulaşan takdis de ancak onların düşünce ve hidayetlerindendir. Muhammed'i (S.A.V.) takdis, O'nun davet ve teşvik ettiği manaları takdistir. Muhammedi davetin hakikatini bilen bir mü'mi-nin herhangi bir putçuluk maksadı ihsas etmiş olacağı nasıl tasavvur oluÂnabilir? Halbuki o, yüce huzu rve Ravza-i Þerife'de İbretler almakta, zeÂkâsı ve basireti açılmaktadır.
Þayet İbn-i Teymiyye asırların ve devirlerin geçmesiyle bunun putçu-luğa götüreceği endişesinde ise, bu zıddı olmayan (bir hususta) endişe etmektir. Çünkü Peygamber (S.A.V.)'in kabrini insanlar sekizinci asrın başlarına kadar ve ondan sonra asırlar boyu günümüze kadar ziyaret etÂmişlerdir. Bununla beraber hiçbirisi ona ibadet veya putperestlik nazariyÂle bakmamıştır. Halk arasında O'nun makamiyle Allah'a (C.C.) yaklaşmaÂya vesile aramak veya O'nun şefaatiyle şefaat dilemek gibi ifadeler yayılÂmıştır. Bunlarda hiçbir putperestlik (işareti) yoktur, fakat en yakın teville ona tevil edilmektedir. Cahiller (bile bunu) anlar. Ziyaretten men edilmeÂleri yerine doğru yolu kendilerine göstermek, tekfir edilmeleri (kâfir saÂyılmaları) yerine (hakikati) kendilerine anlatmak daha uygun olup avamÂdaki ifade ve tabirlerden dolayı bu hoş ziyaretler, hatırlamalar yasakla-namaz. Allah Taalâ kesinlikle tevhidi kıyamete kadar korumuştur. Hz. Mu-hammed (S.A.V.) artık Þeytan'ın Arap topraklarında kendisine ibadet ediÂleceğinden ümit kestiği müjdesini mü'minlere vermek suretiyle ömrünün sonunda bunu bizzat zikretmiştir. Artık İbn-i Teymiyye'nin tcvhid adına bir korkuya kapılmasına yer yoktur.
334- Nakiller, selef-i salihinin (Allah onlardan razı olsun) O'nun kabr-i şerifini ziyaretten bereket umduklarını tesbit etmektedir. Bunda ne putperestlik, ne de benzeri bir şey görmediler. Ulu Þeyhler, Hz. Ebube-klr ve Hz. Ömer (R.A.) O'nun (S.A.V.) mübarek vücudunun yakınına defno-lunmakta hırslı değiller miydi? Ve bu arzuda ne putperestlik, ne de putÂperestliğe benzer bir durum görmemişlerdir.
İbn-i Teymiyye (Allah ondan razı olsun), seief-i sâiih (Allah Tebareke ve Taalâ'nın rızası onlara olsun)'in Nebî (S.A.V.) in ravza-İ şerifi'ne uğraÂdıklarında selâm verdiklerini nakletmiştir. İmam Nâfi diyor ki, İbn-i Ömer kabre selâm verirdi. O'nu yüz defa daha fazla kabre gelip, selâm Nebî (S.A.V.) e, selâm Ebu Bekr'e, selâm babama dediğine şahit oldum. Nebî (S.A.V.) in minberde oturduğu yere elini koyup sonra da yüzüne koyduğu da görülmüştür.
İbn-i Vehb, İmam Malik (R.A.) in şöyle dediğini söylemiştir: «SeferÂden dönen veya sefere çıkan birisinin Nebî (S.A.V.) in kabrinin başında durup O'na salât okuması, Hz. Ebu Bekr ve Hz. Ömer'e (R.A.) dua etmeÂsinde bir sakınca yoktur.» Denildi ki, bugün Medine'İilerden bazıları ilk defa veya daha sonra bunu yaparken ne seferden dönüyor, ne de sefere niyetlenmiyorlar. Çoğu zaman Cuma'da ya da başka günler bir, iki kere veya daha fazla kabrin yanında durum selâm okuyor ve bir müddet dua ediyorlar. İmam Malik dedi ki, beldemizdeki fıkıhçılardan bu bana ulaşÂmadı. Terkedilmesî uygundur. Bu ümmetin ilkine uygun düşmeyen şey sonuna da uygun düşmez. Bu ümmetin ilki ve evveli (olanlar) m, seferÂden dönen veya sefere niyetlenenleri haricinde, hoş görülmediği halde bunu yaptıkları bana ulaşmamıştır.»[130].
İbn-i Teymiyye de imamların ekserisinin dua ederken kabre dönü-le(bile)ceğini rivayet ettiklerini nakletmiştir.
335- İbn-i Teymiyye'nin kaleminden çıkan bu ve diğer nakiller Ra-sulullah (S.A.V.) in kabrini ziyaret etmenin ve O'nun (S.A.V.) hayatından İzler taşıyan asil hatıraları duymanın caiz olduğunu gösterir. Bu nakilleÂrin bazıları şöyledir:
1. Onlar (selef)in (S.A.V.) in kabirini çok ziyaret etmeleri. Hatta İbn-i Ömer (R.A.) O'nu yüz defadan fazla ziyaret etmiştir. Talebesi İmam Nafi, O'nun Rasûlullah (S.A.V.) İn minberde oturduğu yere elini koyup sonÂra da yüzüne sürdüğünü görmüştür.
2. İmamların bazısının kabr-i şerifi ziyaret edenin kabre yönelerek Allah'a (C.C.) dua etmesini tecvîz etmiş olması. İmamların çoğu buna kaÂildir,
3. Malik (R.A.) in sefere giderken ve sefere niyetlenince kabr-İ şeÂrifi ziyarete teşvik etmesi. Takiyyüddinin nakli de böyledir.
Ravza-i Þerife'ye yaklaşarak ziyaret ve tezekkür serbest olmayacak da ya ne serbest ve caiz olacak? »Yalnızca üç mescide yolculuğa çıkılır...» hadis-i şerifi Muhammed (S.A.V.) in hayatta iken bulunduğu ve vefat edince defnedildiği yerin şerefine delildir. Kabe'nin şerefi Allah'ın (C.C.) evi ve insanlar için yapılan ilk ev olmasıdır. Önceki peygamberlerin mescidi, isrâ (gece yolculuğu) hadisenin yeri olması ve mi'raç (göklere yükselme)-nin oradan (başlamış) olması da Mescid-i Aksa'nın şerefidir. O halde Mes-cid-i Muhammedi'nin şerefi ne olmaktadır? Ancak O'nun şerefi de Rasû-lullah'ın orada ikamet etmiş olması, nur-i Muhammedi ve İslâmî hidayeÂtin yeri olması, görenin vahyin vatanını ve nübüvvetin menzilelerini görÂmek için oraya sefer kılmasındadır. Þüphesiz bu hatıralar Mescid-i ÞeÂrifte gerçekleşeceği gibi Ravza-i Þerife'de de tahakkuk eder. Ancak şuÂrada (mescidde) namaz kılınır da orada (Ravza'da) kabrin namazgah edinile-meyeceği yasağının yeri olduğu için, yasağın varlığıyla yetiniiip namaz kılınmaz.
336- İbn-i Teymiyye Rasûlullah (S.A.V.) in niçin defnedileceği yerin meskeni, yani Hz. Aişe'nin (R.A.) hücresi olmasını istediğini soruyor. Bu (sorusu)na da Kabr-i Þerifi'nİn namazgah edinilmemesi ve herhangi bir şekilde ibadet yeri olmaması içindir, cevabını tercih ediyor. Bu akla uyÂgun bir cevap ya da doğru cevabın bir parçası olabilir. İkinci kısmı ise Kabri'nin Mescid'ine yakın olması; Kabri'nin meçhul kalmayıp bilinmeÂsidir. Zira şayet çölde Baki' mezarlığına defn olunsaydi yeri zamanla biÂlinmez olabilirdi, Mescid'den uzak olurdu. Fakat Hz. Aişe' (R.A.) m odaÂsına defn olununca vahyin İndiği, davetin verildiği yere ve tenzilin (Kur'ân1-m indirilmesi) mekânına yakın olacaktı.
Sonra biz İbn-İ Teymiyye'ye Rasu! (S.A.V.) in kabrini ziyaretten bereÂket ummayı ve orada münacatta bulunmayı menetmesi ve ziyarete davet yapılmayacağı hususlarında da muhalefet ediyoruz. Bizim kastettiğimiz te-berrük (bereket umma) mekân-mevki vasitasiyle Allah'a ibadet veya yakÂlaşma değildir. Teberrük olsa olsa hatırlama, ibret ve ders almadır. Allah'Âın (C.C.) zikrinden yüz çevirenler ve basiret sahiplerinden olmayanlar müstesna Rasûlullah (S.A.V.) İn hayatını, sîretini, hidayetini, gazvelerini ve cihadını bilen hangi müslüman Medine'ye gider de Rasûluliah'tn (S.ÂA.V.] bu yerlerde yürüdüğünü, dua edip amel ettiğini, idare edip cihad-da bulunduğunu duymaz, veya ibret alıp düşünmez, İslâm'ın ruhanîyetini ve Nebİy-i Emİn'in büyüklüğünü hissetmez, veyahut Allah (C.C.) ve Rasû-lunun (S.A.V.) muhabbetinden, Allah'ın (C.C.) emrettiğini, tutup nehyetti-ğinden kaçınmak arzusundan duygulan sarsılmaz, titremez? Kabr-i Ra-sul'u ziyaret hatırlama ve ibret almanın kendisidir, hidâyet ve idrâktir. Kabrin yanıbaşmdaki dua ise korkan kalbin, itatkâr aklın, ihlâs sahibi nefÂsin ve uyanık vicdanın duasıdır ki işte bu en bereketli, en mübarek duaÂdır. [131 ibniteymiyye
--------------------------------------------------------------------------------
Salihlerin Kabrini Ziyaret
330- Bundan sonra şiddetli münakaşaların cereyan ettiği üçüncü meseleye; nebiler ve sâlihlerin kabirlerinin ziyareti meselesine ve etrafında gürültüler kopan Peygamberimiz (S.A.V.) den medet umma konusuÂna geçiyoruz. O (İbn-i Teymiyye) meydanda tek başına münakaşa ve müÂcadele etmekteydi ve neticede ümerânın desteğini kaybetti ve hapsin diÂbini boyladı.
O (İbn-i Teymiyye) ders almak için mutlak olarak kabirleri ziyaret etÂmenin caiz hatta mendûp olduğu görüşündedir. Çünkü bu bir ibret alma, bir hatırlama ve düşünmedir. Fakat sâiih bir adamın veya bir peygamber'-in kabrini, yalnızca O'nun şahsından dolayı ziyaret etmek caiz değildir. Ebû Hamid el-Gazzalî, Ebû Muhammed b. Kudâme el-Makdlsî vb. PeygamÂber (S.A.V.) in «Kabirleri ziyaret ediniz» hadis-i şerifinin umumiliğinden dolayı O'na muhalefet ettiler.
İbn-i Teymiyye bu yasağı, ölülere dua edilemeyeceği esasına bina etÂmiştir. O'na göre bu, putperestlik ve şirke götürür. Zira Peygamber (S. A.V.) de ziyaret edilmemesi için, kabrinin mescid ittihaz edilmesini yasakÂlamıştır. Sahih-i Buharî ve Müslim'de Hz. Aişe (R.A.)'dan rivayet edildiğiÂne göre Peygamber (S.A.V.) ölüm hastalığı sırasında şöyle buyurmuştur: «Allah Yahudi ve Hirtstiyanlara ta'net etmiştir. Onlar Peygamberlerinin ka-kabirlerini mescitler edindiler.» Ashab diğer insanlara yapılan adet hilâÂfına O'nu (S.A.V.) kabr-i kerimi namazgah veya ziyaretgâh edinilmesin diÂye Aişe (R.A.) in odasına defnetmişlerdi. Bu durum şirke benzer bir davÂranışa yol açardı. Ravza-i Nebevîyye, Velid b. Abdiimelik zamanına kadar (S.A.V.) in mescidinden ayrı haldeydi. Kimse oraya giremez, Nebiy-i Ke-rîm'in kabrine dokunamaz ve orada hiç bir duada bulunamazdı.
Selef, vefatından sonra Peygamber (S.A.V.) e selâm etmek veya duaÂda bulunmak istediklerinde kıbleye yönelerek yaparlar kabre yönelmez-ler idi
İmamlar Nebi (S.A.V.) in kabrine dokunulmayacağı ve öpülmeyeceği (veya yönelinmeyeceği)'nde ittifak etmişlerdir [127]. Peygamberimiz «Ya Rabbim, benim kabrimi tapınılan bir put kılma. Peygamberlerinin kabirleÂrini namazgahlar edinen kavme Allah'ın gazabı şiddetli olmuştur.» buyurÂmuştur.
Bütün bunlara tevhid akidesini muhafaza edicidir. Kabirlerin namazÂgah ittihaz edilmesi şirk sebeblerindendir.
331- Salihler ve peygamberlerin kabirlerini ziyaret ve oralara yaÂpılacak seferlerin yasaklığı hususunda İbn-i Teymiyye'nin görüşü budur ve hükmünün umumundan Ravza-i Þerifeyi istisna etmeyip bilâkis umuma daÂhil etmiş ve O'nun hakkında özel olarak konuşmuştur. Bu geçen (söz)le-ri(ni) hadis-i şerifle temize çıkarmıştır: «Mescid-i Haram şu benim Mescidim ve Mescid-i Aksa, bu üç Mescidin dışındaki mescidler için sefere çıkılmaz.»
Bu mescitler İçin yolculuk yapmanın müstehap olduğunda mezkûr haÂdis-i şerif açıktır, sarihtir. Bunların dışında bir yer için yolculuğa çıkmak yasağın umumuna dahildir. Bilâkis Nebî (S.A.V.) kabrinin mukaddes bir yer ittihaz olunmasından Allah'a sığınmıştır; «Ey Rabbim, kabrimi tapınıÂlan bir put kılma. Peygamberlerinin kabirlerini, ibadet yeri edinen topluÂluğa Allah'ın gazabı şiddetli olmuştur.» buyurmuştur.
Mücerret ziyaretle Allah'a yaklaşmak için kabirleri ziyaret etmek umumî olarak yasak olunca, Rasûl-i Kerîm (S.A.V.) in kabrini bu niyetle ziyaret etmek de hususî şekilde yasaklanmış olmaktadır.
332- Muasırı âlimlerin çoğunluğu ve günümüze kadar olan müsİü-manların cumhur-u a'zamı bu görüşünde İbn-i Teymiyye'ye itiraz etmişlerÂdir. Zira Peygamberimiz (S.A.V.) in «Allah'tan bir şey istediğinizde benim makamımla isteyiniz. Þüphesiz benim Allah indindeki makamım çok büÂyüktür.» ve «Beni vefatımdan sonra ziyaret eden de sanki hayatımda ziyaÂret etmiş gibidir» buyurduğu rivayet edilmektedir.
Fakat İbn-i Teymiyye birinci hadis için şunları söylemektedir:
«Bu hadis (hadîs olarak aslı olmayan) bir yalandır. Ehl-i hadis'in itimat et-tiği kitapların hiç birisinde yer almamaktadır. Ehl-i ilimden hiç birisi de hadiÂse dayanarak O'nun (S.A.V.) indindeki makamının bütün enbiya ve mürselinkin-den daha büyük olduğunu söylememiştir.[128]
İkinci hadis de zayıftır, yalanlığı aşikârdır, müslürnaniartn dinine muÂhaliftir, demektedir. Çünkü mü'min olarak hayatta iken O'nu gören, bilÂhassa onunla cihât eden muhacirler ise, O'nun (S.A.V.) ashabından olur. Peygamberimizin ise, «Ashabıma sövmeyiniz. Nefsim yed-i kudretinde olan Allah'a yemin olsun ki sizden biriniz Uhud dağı kadar altını (Allah için) sadaka verse onların bir müddü (832 gr. lık bir hububat öiçeğij'ne, ve hatta yarısına bile ulaşamaz.» buyurduğu sabittir, kesindir[129].
İbn-i Teymiyye muhaliflerinin cevaplarına böylece sert ve şiddetli karÂşılıklar vermekte, daha önce de zikrettiğimiz üzere Nebi (S.A.V.) in kabÂrine dokunmanın doğru olmayacağındakî icmâları gibi, eimme-i erba'a (dört imam) in görüşlerini de şahit getirmektedir.
333- Bu İbn-i Teymiyye'nin tozunu sertçe ve şiddetle silktiği hüÂkümlerden birisidir. O bununla muasırlarının şuurlarını şiddetle uyarmış ve böylece onları fena halde rahatsız etmiştir.
İbn-i Teymiyye'nin bu görüşünü bina ettiği esas yalnız ve sadece AlÂlah'a (C.C.) kulluk etmek, putçuiuk ve ona yol açan her şeyden uzaklaşÂmaktır. Sonra o, putçuiuğu yasaklayan nasslan, kabirleri ziyaret ve özelÂlikle Rasuîullah'ın (S.A.V.) kabrini ziyarete (yasaklığına) hamletmiştir.
Biz onun, sâlihlerin kabirlerini ziyaret konusundaki görüşüne biraz meylederiz. Nebî (S.A.V.)'in kabrini ziyarete gelince, bu konuda kendisine tamamen muhalifiz. Zira onun görüşünü tesis ettiği temel putçuluktur. ÞaÂyet Peygamber'în [S.A.V.) kabr-İ şerifini ziyaretin bir çeşit putçuiuk olduÂğunu kasdediyorsa bu garip, yadırganacak bir şeydir. Bunu putçuiuk olaÂrak tefsir edebileceğin gibi vahdaniyet olarak da yorumlayabilirsin. Bu göÂrüşte aşırılık da vardır: zira vahdaniyet (Allah'ın birliği inancı) Nebi'sinin kabrini ziyaret, onun hakikatini duymak arzusudur, onun manasını takdisÂtir. Þüphesiz peygamberlere ulaşan takdis de ancak onların düşünce ve hidayetlerindendir. Muhammed'i (S.A.V.) takdis, O'nun davet ve teşvik ettiği manaları takdistir. Muhammedi davetin hakikatini bilen bir mü'mi-nin herhangi bir putçuluk maksadı ihsas etmiş olacağı nasıl tasavvur oluÂnabilir? Halbuki o, yüce huzu rve Ravza-i Þerife'de İbretler almakta, zeÂkâsı ve basireti açılmaktadır.
Þayet İbn-i Teymiyye asırların ve devirlerin geçmesiyle bunun putçu-luğa götüreceği endişesinde ise, bu zıddı olmayan (bir hususta) endişe etmektir. Çünkü Peygamber (S.A.V.)'in kabrini insanlar sekizinci asrın başlarına kadar ve ondan sonra asırlar boyu günümüze kadar ziyaret etÂmişlerdir. Bununla beraber hiçbirisi ona ibadet veya putperestlik nazariyÂle bakmamıştır. Halk arasında O'nun makamiyle Allah'a (C.C.) yaklaşmaÂya vesile aramak veya O'nun şefaatiyle şefaat dilemek gibi ifadeler yayılÂmıştır. Bunlarda hiçbir putperestlik (işareti) yoktur, fakat en yakın teville ona tevil edilmektedir. Cahiller (bile bunu) anlar. Ziyaretten men edilmeÂleri yerine doğru yolu kendilerine göstermek, tekfir edilmeleri (kâfir saÂyılmaları) yerine (hakikati) kendilerine anlatmak daha uygun olup avamÂdaki ifade ve tabirlerden dolayı bu hoş ziyaretler, hatırlamalar yasakla-namaz. Allah Taalâ kesinlikle tevhidi kıyamete kadar korumuştur. Hz. Mu-hammed (S.A.V.) artık Þeytan'ın Arap topraklarında kendisine ibadet ediÂleceğinden ümit kestiği müjdesini mü'minlere vermek suretiyle ömrünün sonunda bunu bizzat zikretmiştir. Artık İbn-i Teymiyye'nin tcvhid adına bir korkuya kapılmasına yer yoktur.
334- Nakiller, selef-i salihinin (Allah onlardan razı olsun) O'nun kabr-i şerifini ziyaretten bereket umduklarını tesbit etmektedir. Bunda ne putperestlik, ne de benzeri bir şey görmediler. Ulu Þeyhler, Hz. Ebube-klr ve Hz. Ömer (R.A.) O'nun (S.A.V.) mübarek vücudunun yakınına defno-lunmakta hırslı değiller miydi? Ve bu arzuda ne putperestlik, ne de putÂperestliğe benzer bir durum görmemişlerdir.
İbn-i Teymiyye (Allah ondan razı olsun), seief-i sâiih (Allah Tebareke ve Taalâ'nın rızası onlara olsun)'in Nebî (S.A.V.) in ravza-İ şerifi'ne uğraÂdıklarında selâm verdiklerini nakletmiştir. İmam Nâfi diyor ki, İbn-i Ömer kabre selâm verirdi. O'nu yüz defa daha fazla kabre gelip, selâm Nebî (S.A.V.) e, selâm Ebu Bekr'e, selâm babama dediğine şahit oldum. Nebî (S.A.V.) in minberde oturduğu yere elini koyup sonra da yüzüne koyduğu da görülmüştür.
İbn-i Vehb, İmam Malik (R.A.) in şöyle dediğini söylemiştir: «SeferÂden dönen veya sefere çıkan birisinin Nebî (S.A.V.) in kabrinin başında durup O'na salât okuması, Hz. Ebu Bekr ve Hz. Ömer'e (R.A.) dua etmeÂsinde bir sakınca yoktur.» Denildi ki, bugün Medine'İilerden bazıları ilk defa veya daha sonra bunu yaparken ne seferden dönüyor, ne de sefere niyetlenmiyorlar. Çoğu zaman Cuma'da ya da başka günler bir, iki kere veya daha fazla kabrin yanında durum selâm okuyor ve bir müddet dua ediyorlar. İmam Malik dedi ki, beldemizdeki fıkıhçılardan bu bana ulaşÂmadı. Terkedilmesî uygundur. Bu ümmetin ilkine uygun düşmeyen şey sonuna da uygun düşmez. Bu ümmetin ilki ve evveli (olanlar) m, seferÂden dönen veya sefere niyetlenenleri haricinde, hoş görülmediği halde bunu yaptıkları bana ulaşmamıştır.»[130].
İbn-i Teymiyye de imamların ekserisinin dua ederken kabre dönü-le(bile)ceğini rivayet ettiklerini nakletmiştir.
335- İbn-i Teymiyye'nin kaleminden çıkan bu ve diğer nakiller Ra-sulullah (S.A.V.) in kabrini ziyaret etmenin ve O'nun (S.A.V.) hayatından İzler taşıyan asil hatıraları duymanın caiz olduğunu gösterir. Bu nakilleÂrin bazıları şöyledir:
1. Onlar (selef)in (S.A.V.) in kabirini çok ziyaret etmeleri. Hatta İbn-i Ömer (R.A.) O'nu yüz defadan fazla ziyaret etmiştir. Talebesi İmam Nafi, O'nun Rasûlullah (S.A.V.) İn minberde oturduğu yere elini koyup sonÂra da yüzüne sürdüğünü görmüştür.
2. İmamların bazısının kabr-i şerifi ziyaret edenin kabre yönelerek Allah'a (C.C.) dua etmesini tecvîz etmiş olması. İmamların çoğu buna kaÂildir,
3. Malik (R.A.) in sefere giderken ve sefere niyetlenince kabr-İ şeÂrifi ziyarete teşvik etmesi. Takiyyüddinin nakli de böyledir.
Ravza-i Þerife'ye yaklaşarak ziyaret ve tezekkür serbest olmayacak da ya ne serbest ve caiz olacak? »Yalnızca üç mescide yolculuğa çıkılır...» hadis-i şerifi Muhammed (S.A.V.) in hayatta iken bulunduğu ve vefat edince defnedildiği yerin şerefine delildir. Kabe'nin şerefi Allah'ın (C.C.) evi ve insanlar için yapılan ilk ev olmasıdır. Önceki peygamberlerin mescidi, isrâ (gece yolculuğu) hadisenin yeri olması ve mi'raç (göklere yükselme)-nin oradan (başlamış) olması da Mescid-i Aksa'nın şerefidir. O halde Mes-cid-i Muhammedi'nin şerefi ne olmaktadır? Ancak O'nun şerefi de Rasû-lullah'ın orada ikamet etmiş olması, nur-i Muhammedi ve İslâmî hidayeÂtin yeri olması, görenin vahyin vatanını ve nübüvvetin menzilelerini görÂmek için oraya sefer kılmasındadır. Þüphesiz bu hatıralar Mescid-i ÞeÂrifte gerçekleşeceği gibi Ravza-i Þerife'de de tahakkuk eder. Ancak şuÂrada (mescidde) namaz kılınır da orada (Ravza'da) kabrin namazgah edinile-meyeceği yasağının yeri olduğu için, yasağın varlığıyla yetiniiip namaz kılınmaz.
336- İbn-i Teymiyye Rasûlullah (S.A.V.) in niçin defnedileceği yerin meskeni, yani Hz. Aişe'nin (R.A.) hücresi olmasını istediğini soruyor. Bu (sorusu)na da Kabr-i Þerifi'nİn namazgah edinilmemesi ve herhangi bir şekilde ibadet yeri olmaması içindir, cevabını tercih ediyor. Bu akla uyÂgun bir cevap ya da doğru cevabın bir parçası olabilir. İkinci kısmı ise Kabri'nin Mescid'ine yakın olması; Kabri'nin meçhul kalmayıp bilinmeÂsidir. Zira şayet çölde Baki' mezarlığına defn olunsaydi yeri zamanla biÂlinmez olabilirdi, Mescid'den uzak olurdu. Fakat Hz. Aişe' (R.A.) m odaÂsına defn olununca vahyin İndiği, davetin verildiği yere ve tenzilin (Kur'ân1-m indirilmesi) mekânına yakın olacaktı.
Sonra biz İbn-İ Teymiyye'ye Rasu! (S.A.V.) in kabrini ziyaretten bereÂket ummayı ve orada münacatta bulunmayı menetmesi ve ziyarete davet yapılmayacağı hususlarında da muhalefet ediyoruz. Bizim kastettiğimiz te-berrük (bereket umma) mekân-mevki vasitasiyle Allah'a ibadet veya yakÂlaşma değildir. Teberrük olsa olsa hatırlama, ibret ve ders almadır. Allah'Âın (C.C.) zikrinden yüz çevirenler ve basiret sahiplerinden olmayanlar müstesna Rasûlullah (S.A.V.) İn hayatını, sîretini, hidayetini, gazvelerini ve cihadını bilen hangi müslüman Medine'ye gider de Rasûluliah'tn (S.ÂA.V.] bu yerlerde yürüdüğünü, dua edip amel ettiğini, idare edip cihad-da bulunduğunu duymaz, veya ibret alıp düşünmez, İslâm'ın ruhanîyetini ve Nebİy-i Emİn'in büyüklüğünü hissetmez, veyahut Allah (C.C.) ve Rasû-lunun (S.A.V.) muhabbetinden, Allah'ın (C.C.) emrettiğini, tutup nehyetti-ğinden kaçınmak arzusundan duygulan sarsılmaz, titremez? Kabr-i Ra-sul'u ziyaret hatırlama ve ibret almanın kendisidir, hidâyet ve idrâktir. Kabrin yanıbaşmdaki dua ise korkan kalbin, itatkâr aklın, ihlâs sahibi nefÂsin ve uyanık vicdanın duasıdır ki işte bu en bereketli, en mübarek duaÂdır. [131 ibniteymiyye