Bir kişi bile
cihana bedeldir. İslâm, simyaya inanır yani tenekeden altın yapabiliriz.
Evdeki kırık tabağını, bardağını yıllarca dışarıya atamayan, yağ
tenekelerini saksı diye kullanan insanımız bir insanı en küçük hatasında
dışarı fırlatıyor, merhamet!
Yırtık çoraplarına
bile müsrif davranmayan kardeşlerimiz niçin kendi kardeşlerini tek
hatayla dinden kovar, itekler, günah değil mi?
Birçok yazımda
söyledim: Tövbe kapısı en son kapanan kapıdır, yani Allah tarafından
kıyamete kadar açık tutulan bir kapıyı kullar nasıl oluyor da kendi
düşüncelerine uyup kapatabiliyor? Kimin dergâhından kimi kovuyoruz?
Kötüler bizim için
sınavdır… Halifeler, kendi düşmanlarını, farklı dinden olanları
sırtlarında taşımıştır. Biz kötüyle değil kötülükle savaşmaya geldik,
onlara rahmet olmak için varız.
Sahabenin arasında
sarhoşlar vardı. Peygamber efendimiz İslâm’a adam toplarken nasıl
sabırla davrandı, en çok ganimeti yeni gelenlere verdi biliyorsunuz.
İçince “Allah”
diye nara atan bir insanın bilinçaltında “Allah korkusu” vardır. Bu
yetmez mi? Büyük kirlenmelerden, günahlardan sonra İslâm kılıcını eline
alıp şehit olana kadar hizmet edenlerin sayısı hiç de az değil.
Müslüman,
yaratılan her şeye ve herkese ayet gibi yaklaşacak, ona merhamet edecek,
anlamaya dönüştürmeye çalışacak. Şeytan’ın elinden bir kişiyi
kurtarmanın fiyatı var mı? Öyleyse sabrımız, şefkatimiz onu kuşatıncaya,
dönüştürünceye dek bitmeyecek.
Hz. Bilâl taşın
altında inlerken onun için ödenen para çok fazla görülmüştü ama Hz.
Bilâl, siyahi bir köle ezanın sembolü oldu. Köle, efendisi uyurken
parmaklarının ucunda gezen adamdır. Oysa Bilâl 14 yüzyıldır her sabah
minarelerden bizi çağırıyor, uykumuzu bölüyor. Buradaki espiriyi,
simyayı çözmemiz gerekir.
“Biz adam olmayız”
diyoruz kafamız atınca. Hayır! Allah’ın izniyle oluruz, olacağız… İslâm
tekrar bu topraklardan yükselmeyecekse nereden yükselecek onu söyleyin?
Sarhoşu, berduşu, arsızı ve hırsızıyla elbet bir gün kendine gelip
toparlanacaktır inşallah.
Hidayet Allah’a
ait. O isterse oluyor. Kimseye ölene dek kefen biçemeyiz. Her insan
kaderini yaşıyor. Bizlerin hatası birilerine bir an içinde fren yapıp
bakmak ve yaftalamak. Kimsenin macerasını izlemiyoruz, sonuna kadar
bakmıyoruz. Hatalarımız bundan kaynaklanıyor. Bugün bir sarhoşu
yargılayan insanın yarın kendi imanını kaybetmeme garantisi var mı?
Allah korusun. Şeytanın sürekli yanımızda olduğunu bile bile kendimizden
çok başkalarına göz dikmek, incelemek, puan vermek, karne dağıtmak hoş
değil.
İçtiği için
yanımızdan kovduğumuz insanlar daha kötü insanların yanına gidecekler,
oysa onlar birkaç saatlerini bile Müslümanların yanında geçirince kâr
edeceklerdir.
Müslüman,
kendisini iyi temsil edecek, düzgün yaşayacak ve içki içen kardeşimiz
bir gün kendisinden, alışkanlıklarından nefret edince tövbeye koşacak,
bizim planımız bu olmalı. Hiç kimseyi itekleyerek şeytanın kucağına atma
lüksümüz yok…
Ümit, bizler için
farz… “Allah, nurunu tamamlayacak” amenna… Öyleyse ümmetin kaybedecek
tek evlâdı yok. Tenekeler altın olabilir, tıpkı altının teneke
olabildiği gibi. Yeter ki birbirimiz için anlayışlı olalım ve dua
edelim, günde birkaç kez ellerimizi göğe kaldırıp milletimiz için
hidayet isteyelim…
Evliyaların,
dervişlerin, mübarek adamların düştüklerine şahit oluyoruz. Düşmez
kalkmaz bir Allah. Çevremizde günaha saplanan her insanın üstümüzde payı
vardır. Amacım Türklük mevzusu değil, zaten milliyetçi düşünmeyeceğimi
biliyorsunuz. İçkinin damlası bile haramdır, bunu da söylemeye gerek yok
lâkin, hidayet Allah’tandır. Hidayet isteyelim aforoz etmeyelim.
İnsanlar İslâm
fıtratı üzre doğar. Bu da demek oluyor ki kimseyi kovamayız, kişisel
zanlarımızla yargılayamayız. Bir insan hakkında burada karar verirsek
ahret inancımız gider. Cennet, cehennem niye var? Kıyamet niye var?
Kimin ne olduğu belli olsun diye. Bizler hiç kimsenin ipini zanlarımıza
güvenerek çekemeyiz. Hele de aklımıza güvenen bir akılsız isek!
Her insan
potansiyel Müslüman’dır. En azından biz böyle bakarsak öncelikle
kendimizi düzelteceğiz. Bu da yeter! Niyet hayır, akibet hayır olsun
inşallah…
Bülent
Akyürek
cihana bedeldir. İslâm, simyaya inanır yani tenekeden altın yapabiliriz.
Evdeki kırık tabağını, bardağını yıllarca dışarıya atamayan, yağ
tenekelerini saksı diye kullanan insanımız bir insanı en küçük hatasında
dışarı fırlatıyor, merhamet!
Yırtık çoraplarına
bile müsrif davranmayan kardeşlerimiz niçin kendi kardeşlerini tek
hatayla dinden kovar, itekler, günah değil mi?
Birçok yazımda
söyledim: Tövbe kapısı en son kapanan kapıdır, yani Allah tarafından
kıyamete kadar açık tutulan bir kapıyı kullar nasıl oluyor da kendi
düşüncelerine uyup kapatabiliyor? Kimin dergâhından kimi kovuyoruz?
Kötüler bizim için
sınavdır… Halifeler, kendi düşmanlarını, farklı dinden olanları
sırtlarında taşımıştır. Biz kötüyle değil kötülükle savaşmaya geldik,
onlara rahmet olmak için varız.
Sahabenin arasında
sarhoşlar vardı. Peygamber efendimiz İslâm’a adam toplarken nasıl
sabırla davrandı, en çok ganimeti yeni gelenlere verdi biliyorsunuz.
İçince “Allah”
diye nara atan bir insanın bilinçaltında “Allah korkusu” vardır. Bu
yetmez mi? Büyük kirlenmelerden, günahlardan sonra İslâm kılıcını eline
alıp şehit olana kadar hizmet edenlerin sayısı hiç de az değil.
Müslüman,
yaratılan her şeye ve herkese ayet gibi yaklaşacak, ona merhamet edecek,
anlamaya dönüştürmeye çalışacak. Şeytan’ın elinden bir kişiyi
kurtarmanın fiyatı var mı? Öyleyse sabrımız, şefkatimiz onu kuşatıncaya,
dönüştürünceye dek bitmeyecek.
Hz. Bilâl taşın
altında inlerken onun için ödenen para çok fazla görülmüştü ama Hz.
Bilâl, siyahi bir köle ezanın sembolü oldu. Köle, efendisi uyurken
parmaklarının ucunda gezen adamdır. Oysa Bilâl 14 yüzyıldır her sabah
minarelerden bizi çağırıyor, uykumuzu bölüyor. Buradaki espiriyi,
simyayı çözmemiz gerekir.
“Biz adam olmayız”
diyoruz kafamız atınca. Hayır! Allah’ın izniyle oluruz, olacağız… İslâm
tekrar bu topraklardan yükselmeyecekse nereden yükselecek onu söyleyin?
Sarhoşu, berduşu, arsızı ve hırsızıyla elbet bir gün kendine gelip
toparlanacaktır inşallah.
Hidayet Allah’a
ait. O isterse oluyor. Kimseye ölene dek kefen biçemeyiz. Her insan
kaderini yaşıyor. Bizlerin hatası birilerine bir an içinde fren yapıp
bakmak ve yaftalamak. Kimsenin macerasını izlemiyoruz, sonuna kadar
bakmıyoruz. Hatalarımız bundan kaynaklanıyor. Bugün bir sarhoşu
yargılayan insanın yarın kendi imanını kaybetmeme garantisi var mı?
Allah korusun. Şeytanın sürekli yanımızda olduğunu bile bile kendimizden
çok başkalarına göz dikmek, incelemek, puan vermek, karne dağıtmak hoş
değil.
İçtiği için
yanımızdan kovduğumuz insanlar daha kötü insanların yanına gidecekler,
oysa onlar birkaç saatlerini bile Müslümanların yanında geçirince kâr
edeceklerdir.
Müslüman,
kendisini iyi temsil edecek, düzgün yaşayacak ve içki içen kardeşimiz
bir gün kendisinden, alışkanlıklarından nefret edince tövbeye koşacak,
bizim planımız bu olmalı. Hiç kimseyi itekleyerek şeytanın kucağına atma
lüksümüz yok…
Ümit, bizler için
farz… “Allah, nurunu tamamlayacak” amenna… Öyleyse ümmetin kaybedecek
tek evlâdı yok. Tenekeler altın olabilir, tıpkı altının teneke
olabildiği gibi. Yeter ki birbirimiz için anlayışlı olalım ve dua
edelim, günde birkaç kez ellerimizi göğe kaldırıp milletimiz için
hidayet isteyelim…
Evliyaların,
dervişlerin, mübarek adamların düştüklerine şahit oluyoruz. Düşmez
kalkmaz bir Allah. Çevremizde günaha saplanan her insanın üstümüzde payı
vardır. Amacım Türklük mevzusu değil, zaten milliyetçi düşünmeyeceğimi
biliyorsunuz. İçkinin damlası bile haramdır, bunu da söylemeye gerek yok
lâkin, hidayet Allah’tandır. Hidayet isteyelim aforoz etmeyelim.
İnsanlar İslâm
fıtratı üzre doğar. Bu da demek oluyor ki kimseyi kovamayız, kişisel
zanlarımızla yargılayamayız. Bir insan hakkında burada karar verirsek
ahret inancımız gider. Cennet, cehennem niye var? Kıyamet niye var?
Kimin ne olduğu belli olsun diye. Bizler hiç kimsenin ipini zanlarımıza
güvenerek çekemeyiz. Hele de aklımıza güvenen bir akılsız isek!
Her insan
potansiyel Müslüman’dır. En azından biz böyle bakarsak öncelikle
kendimizi düzelteceğiz. Bu da yeter! Niyet hayır, akibet hayır olsun
inşallah…
Bülent
Akyürek