MÜSLÜMAN GENÇLER HZ. YûSUF’U ÖRNEK ALMALIDIRLAR
Prof. Dr. Mustafa AĞIRMAN
Yüce Allah, Kur’ân-ı Kerîm’de bir kısım peygamberlerin hayatını uzun uzadıya
anlatmakta ve kıyâmete kadar gelecek olan inananlara bir takım mesajlar vermektedir.
Bu peygamberlerden biri de Hz. Yûsuf (a.s.) dır. Kur’ân-ı Kerîm’de, onun adını alan bir
sûre vardır. Bu sûreyi gençlerimiz sık sık okumalıdırlar. Yüce Allah’ın bu sûrede anlattığına
göre Hz. Yûsuf, çocukluğunda ve gençliğinde birkaç defa imtihandan geçirilmiş ve bunların
hepsini başarı ile kazanmıştır. En zor imtihanı da, gençliğinin zirvesinde iken soylu ve güzel
bir kadın ile imtihan edilmesidir. Yüce Allah’ın yardımı ile bu imtihanı da kazanmış,
edebi ve hayâsı ile dillere destan olmuştur.
Hz. Yûsuf, Hz. Yâkûb’un oğludur. Hz. Yâkûb, Hz. İshâk’ın oğlu;
o da Hz. İbrâhim’in oğludur. Bizim peygamberimiz ile Hz. Yûsuf’un nesli,
Hz. İbrâhim’de birleşir.
Hz Yâkûb, dedesi İbrâhim’in hicret edip yerleştiği Filistin’de yaşıyordu.
Kendisinin, onbir oğlu vardı. Yûsuf ile Bünyâmin bir anadan, diğer oğulları
da başka bir anadan dünyaya gelmişlerdi. Hz. Yâkûb’un, Yûsuf’u çok
sevmesi diğer kardeşlerde kıskançlık meydana getirdi. Yûsuf’u kıskanan
üvey kardeşler, onu pikniğe götürdü ve orada bir su kuyusuna attılar.
Babalarına da “Baba, Yûsuf’u kurt yedi” diye yalan söylediler.
Babalarını kendi yalanlarına inandırmak için de Yûsuf’un gömleğini kana
bulayıp getirdiler. Bu olaya üzülen Hz. Yâkûb (a.s.), yıllarca ağladı ve gözleri
artık görmez oldu. Sabır gömleğini giyinerek, her zaman yaptığı gibi Yüce
Allah’a tevekkül edip neticeyi beklemeye koyuldu.
Hz. Yûsuf’un atıldığı kuyunun yanından geçen bir kervânın yolcuları,
kuyudan su alırken, kovalarına tutunarak çıkan güzel bir çocuğu
görünce birbirlerine “Müjde! İşte bir erkek çocuk” diyerek sevinçlerini dile getirdiler.
Bu dünya güzeli çocuğu Mısır’a götürüp köle diye sattılar.
Mısır’da onu alan adam karısına
“Ona değer ver ve güzel bak; belki de onu evlât ediniriz” dedi.
İslâmî kaynaklardaki bilgilere göre Hz. Yûsuf’u himâyesine alan bu zât,
Mısır’ın mâliye bakanı idi. O, Hz. Yûsuf’un zekâ ve kâbiliyetini sezmiş,
bu yüzden ileride kendisinden devlet işlerinde yararlanabileceğini düşünmüştü.
Ayrıca son derece sevimli bir çocuk olan Hz. Yûsuf’u evlât edinebileceklerini söylemişti.
Adamın, eşine: “Belki de onu evlat ediniriz.” demesinden bu çiftin çocuklarının olmadığı
anlaşılmaktadır.
Bu olayları yaratan Yüce Allah’ın muradı da, Yûsuf’u, Mısır’a yerleştirmek ve onun hayatı
üzerinden, inananlara ders vermekti. Şimdi, gençlerimizin, onun hayatından alması
gereken dersler başlıyor.
Yüce Allah şöyle buyurur:
“(Yûsuf) erginlik çağına erişince, ona (isâbetle) hükmetme (yeteneği) ve ilim verdik.
İşte, güzel davrananları biz böyle mükâfatlandırırız. Evinde bulunduğu kadın,
onun nefsinden murat almak istedi; kapıları iyice kapattı ve “Haydi gel!” dedi.
O da, “(Hâşâ), Allah’a sığınırım! Zira, kocanız benim velînîmetimdir, bana güzel
davrandı. Gerçek şu ki, zâlimler iflah olmaz!” dedi. And olsun ki, kadın ona meyletti.
Eğer Rabbinin işâret ve îkazını görmeseydi o da kadına meyletmişti. İşte böylece biz,
kötülük ve fuhşu ondan uzaklaştırmak için (delilimizi gösterdik). Şüphesiz o, ihlaslı
kullarımızdandı.”
Bu olay, o zamanki Mısır krallığının mâliye bakanının sarayında cereyân etmektedir.
Genç, bekâr ve yakışıklı olan bir delikanlı, kendisini beraber olmaya dâvet eden güzel
bir hanımın bu dâvetini, “Ben, böyle bir çirkinliği işlemekten Yüce Allah’a sığınırım.”
diyerek reddediyor. Yüce Allah, Kur’ân-ı Kerîm’de, olayın devamını şöyle anlatır:
-“İkisi de kapıya doğru koştular. Kadın, onun gömleğini arkadan yırttı. Kapının yanında,
kadının kocasına rastladılar. Kadın dedi ki: “Senin âilene kötülük etmek isteyenin cezâsı,
zindana atılmaktan veya elem verici bir işkenceden başka ne olabilir!”
Yûsuf:
“Asıl kendisi benim nefsimden murat almak istedi.” dedi.
Kadının akrabasından biri şöyle şâhidlik etti:
“Eğer, gömleği önden yırtılmışsa, kadın doğru söylemiştir, bu ise yalancılardandır.
Eğer, gömleği arkadan yırtılmışsa, kadın yalan söylemiştir.
Bu ise doğru söyleyenlerdendir.” ( Kadının kocası, Yûsuf’un gömleğinin)
arkadan yırtılmış olduğunu görünce, (kadına): “Şüphesiz, bu, sizin tuzağınızdır.
Sizin tuzağınız gerçekten büyüktür.” dedi.
(Sonra da), “Ey Yûsuf ! Sen, bundan (bu olup bitenleri söylemekten)
vazgeç! (Ey kadın!) Sen de günahının affını dile! Çünkü sen, günah
işleyenlerden oldun.” dedi.”
Kadının kocası, olayın duyulmaması için ne kadar gayret ettiyse de,
başarılı olamadı. Olay, çevrede ve özellikle üst düzey idârecilerin
hanımları arasında duyuldu. Yüce Allah, olayların devamını şöyle anlatır:
-“Şehirdeki bazı kadınlar dediler ki: “Aziz’in karısı, delikanlısının nefsinden
murat almak istiyormuş; Yûsuf’un sevdâsı onun kalbine işlemiş! Biz, onu
gerçekten açık bir sapıklık içinde görüyoruz.” Kadın, onların dedikodusunu
duyunca, onlara dâvetçi gönderdi, onlar için dayanacak yastıklar hazırladı.
Onlardan her birine bir bıçak verdi.
(Kadınlar meyveleri soyarken Yusuf’a):
“Çık karşılarına” dedi.
Kadınlar onu görünce, onun büyüklüğünü anladılar.
(Şaşkınlıklarından) ellerini kestiler ve dediler ki: “Hâşâ Rabbimiz!
Bu, bir beşer değil… Bu, ancak üstün bir melektir!”
Kadın dedi ki:
“İşte kakında beni kınadığınız şahıs budur. Ben, onun nefsinden murat
almak istedim. Fakat o, (bundan) şiddetle sakındı. And olsun, eğer o,
kendisine emredeceğimi yapmazsa mutlaka zindana atılacak ve elbette
sürünenlerden olacaktır!”
(Yûsuf):
“Ey Rabbim! Bana zindan, bunların benden istediklerinden daha iyidir.
Eğer, onların hilelerini benden çevirmezsen, onlara meyleder ve câhillerden olurum.” dedi.
Rabbi, onun duâsını kabul etti ve hîlelerini onda uzaklaştırdı.
Çünkü o, çok iyi işiten, pek iyi bilendir.
Sonunda (Aziz ve arkadaşları), kesin delilleri görmelerine rağmen
(halkın dedikodusunu kesmek için yine de) onu bir zamana kadar
mutlaka zindana atmaları kendilerine uygun göründü.
Yüce Allah, bu âyetlerin devamında, Hz. Yûsuf’un zindana atılmasını,
zindan arkadaşları ile olan konuşmalarını, hapishâne günlerini, oradan
kurtulmasını, Mısır hazinesinin başına geçmesini anlatır.
Biz, Hz. Yûsuf’un hayatının buraya kadar anlatılan bölümünün,
inananlara ve özellikle gençlere ne gibi dersler ihtivâ ettiğine
bakalım ve bunları sıralamaya çalışalım:
* Bülûğ çağı, çocukluktan çıkma, erginliğe adım atma çağıdır. Bu çağa
ulaşan her insanın çevresinde tuzaklar vardır. Anne ve babalar,
çocuklarını bu tuzaklardan korumak için çok uyanık olmalıdırlar.
Yanında annesi ve babası olmayanlar da, Hz. Yûsuf gibi kendilerini
korumalı ve tuzağa düşmemelidirler.
*Yüce Allah’ın, yukarıda geçen âyetlerinin meâllerinden öğrendiğimize
göre, bu tuzaklardan korunmak için gençlerin, faydalı bilgi, iyi ahlak
ve sağlam îman ile donanmaları gerekir. Hz. Yûsuf örneğinde olduğu
gibi, bu üç artı değeri şahsında toplayanların yardımcısı Hazreti
Allah’tır.
*Kendilerine uygunsuz bir teklif yapılan gençler, bu teklifi hemen
anında reddetmelidirler. Kadın, Hz. Yûsuf’a “Haydi gel!” der demez, Hz.
Yûsuf, “Ben, böyle bir çirkinlikten Allah’a sığınırım.” diyerek bu
teklifi hemen reddetmiştir. Yüce Allah da, kendine sığınan bu kulunu
korumuştur. Kul, çirkinliklerden uzak durur, hayâ ve edebi ile yaşarsa
Yüce Allah, onu koruması altına almaz mı?
*Hz. Yûsuf, Yüce Allah’ın ihlaslı kullarındandı. Yüce Allah, kendine
gönülden ve samîmî olarak bağlı kullarına, yeri geldiğinde veya onlar
darda kaldıklarında, ne yapacaklarını veya nasıl yapacaklarını
kendilerine gösterir, onlar da bunu açık bir şekilde görürler. Âyette
geçen “Eğer, Rabbinin bürhânını görmeseydi” ifâdesi bunun apaçık
delilidir.
Prof. Dr. Mustafa AĞIRMAN
Yüce Allah, Kur’ân-ı Kerîm’de bir kısım peygamberlerin hayatını uzun uzadıya
anlatmakta ve kıyâmete kadar gelecek olan inananlara bir takım mesajlar vermektedir.
Bu peygamberlerden biri de Hz. Yûsuf (a.s.) dır. Kur’ân-ı Kerîm’de, onun adını alan bir
sûre vardır. Bu sûreyi gençlerimiz sık sık okumalıdırlar. Yüce Allah’ın bu sûrede anlattığına
göre Hz. Yûsuf, çocukluğunda ve gençliğinde birkaç defa imtihandan geçirilmiş ve bunların
hepsini başarı ile kazanmıştır. En zor imtihanı da, gençliğinin zirvesinde iken soylu ve güzel
bir kadın ile imtihan edilmesidir. Yüce Allah’ın yardımı ile bu imtihanı da kazanmış,
edebi ve hayâsı ile dillere destan olmuştur.
Hz. Yûsuf, Hz. Yâkûb’un oğludur. Hz. Yâkûb, Hz. İshâk’ın oğlu;
o da Hz. İbrâhim’in oğludur. Bizim peygamberimiz ile Hz. Yûsuf’un nesli,
Hz. İbrâhim’de birleşir.
Hz Yâkûb, dedesi İbrâhim’in hicret edip yerleştiği Filistin’de yaşıyordu.
Kendisinin, onbir oğlu vardı. Yûsuf ile Bünyâmin bir anadan, diğer oğulları
da başka bir anadan dünyaya gelmişlerdi. Hz. Yâkûb’un, Yûsuf’u çok
sevmesi diğer kardeşlerde kıskançlık meydana getirdi. Yûsuf’u kıskanan
üvey kardeşler, onu pikniğe götürdü ve orada bir su kuyusuna attılar.
Babalarına da “Baba, Yûsuf’u kurt yedi” diye yalan söylediler.
Babalarını kendi yalanlarına inandırmak için de Yûsuf’un gömleğini kana
bulayıp getirdiler. Bu olaya üzülen Hz. Yâkûb (a.s.), yıllarca ağladı ve gözleri
artık görmez oldu. Sabır gömleğini giyinerek, her zaman yaptığı gibi Yüce
Allah’a tevekkül edip neticeyi beklemeye koyuldu.
Hz. Yûsuf’un atıldığı kuyunun yanından geçen bir kervânın yolcuları,
kuyudan su alırken, kovalarına tutunarak çıkan güzel bir çocuğu
görünce birbirlerine “Müjde! İşte bir erkek çocuk” diyerek sevinçlerini dile getirdiler.
Bu dünya güzeli çocuğu Mısır’a götürüp köle diye sattılar.
Mısır’da onu alan adam karısına
“Ona değer ver ve güzel bak; belki de onu evlât ediniriz” dedi.
İslâmî kaynaklardaki bilgilere göre Hz. Yûsuf’u himâyesine alan bu zât,
Mısır’ın mâliye bakanı idi. O, Hz. Yûsuf’un zekâ ve kâbiliyetini sezmiş,
bu yüzden ileride kendisinden devlet işlerinde yararlanabileceğini düşünmüştü.
Ayrıca son derece sevimli bir çocuk olan Hz. Yûsuf’u evlât edinebileceklerini söylemişti.
Adamın, eşine: “Belki de onu evlat ediniriz.” demesinden bu çiftin çocuklarının olmadığı
anlaşılmaktadır.
Bu olayları yaratan Yüce Allah’ın muradı da, Yûsuf’u, Mısır’a yerleştirmek ve onun hayatı
üzerinden, inananlara ders vermekti. Şimdi, gençlerimizin, onun hayatından alması
gereken dersler başlıyor.
Yüce Allah şöyle buyurur:
“(Yûsuf) erginlik çağına erişince, ona (isâbetle) hükmetme (yeteneği) ve ilim verdik.
İşte, güzel davrananları biz böyle mükâfatlandırırız. Evinde bulunduğu kadın,
onun nefsinden murat almak istedi; kapıları iyice kapattı ve “Haydi gel!” dedi.
O da, “(Hâşâ), Allah’a sığınırım! Zira, kocanız benim velînîmetimdir, bana güzel
davrandı. Gerçek şu ki, zâlimler iflah olmaz!” dedi. And olsun ki, kadın ona meyletti.
Eğer Rabbinin işâret ve îkazını görmeseydi o da kadına meyletmişti. İşte böylece biz,
kötülük ve fuhşu ondan uzaklaştırmak için (delilimizi gösterdik). Şüphesiz o, ihlaslı
kullarımızdandı.”
Bu olay, o zamanki Mısır krallığının mâliye bakanının sarayında cereyân etmektedir.
Genç, bekâr ve yakışıklı olan bir delikanlı, kendisini beraber olmaya dâvet eden güzel
bir hanımın bu dâvetini, “Ben, böyle bir çirkinliği işlemekten Yüce Allah’a sığınırım.”
diyerek reddediyor. Yüce Allah, Kur’ân-ı Kerîm’de, olayın devamını şöyle anlatır:
-“İkisi de kapıya doğru koştular. Kadın, onun gömleğini arkadan yırttı. Kapının yanında,
kadının kocasına rastladılar. Kadın dedi ki: “Senin âilene kötülük etmek isteyenin cezâsı,
zindana atılmaktan veya elem verici bir işkenceden başka ne olabilir!”
Yûsuf:
“Asıl kendisi benim nefsimden murat almak istedi.” dedi.
Kadının akrabasından biri şöyle şâhidlik etti:
“Eğer, gömleği önden yırtılmışsa, kadın doğru söylemiştir, bu ise yalancılardandır.
Eğer, gömleği arkadan yırtılmışsa, kadın yalan söylemiştir.
Bu ise doğru söyleyenlerdendir.” ( Kadının kocası, Yûsuf’un gömleğinin)
arkadan yırtılmış olduğunu görünce, (kadına): “Şüphesiz, bu, sizin tuzağınızdır.
Sizin tuzağınız gerçekten büyüktür.” dedi.
(Sonra da), “Ey Yûsuf ! Sen, bundan (bu olup bitenleri söylemekten)
vazgeç! (Ey kadın!) Sen de günahının affını dile! Çünkü sen, günah
işleyenlerden oldun.” dedi.”
Kadının kocası, olayın duyulmaması için ne kadar gayret ettiyse de,
başarılı olamadı. Olay, çevrede ve özellikle üst düzey idârecilerin
hanımları arasında duyuldu. Yüce Allah, olayların devamını şöyle anlatır:
-“Şehirdeki bazı kadınlar dediler ki: “Aziz’in karısı, delikanlısının nefsinden
murat almak istiyormuş; Yûsuf’un sevdâsı onun kalbine işlemiş! Biz, onu
gerçekten açık bir sapıklık içinde görüyoruz.” Kadın, onların dedikodusunu
duyunca, onlara dâvetçi gönderdi, onlar için dayanacak yastıklar hazırladı.
Onlardan her birine bir bıçak verdi.
(Kadınlar meyveleri soyarken Yusuf’a):
“Çık karşılarına” dedi.
Kadınlar onu görünce, onun büyüklüğünü anladılar.
(Şaşkınlıklarından) ellerini kestiler ve dediler ki: “Hâşâ Rabbimiz!
Bu, bir beşer değil… Bu, ancak üstün bir melektir!”
Kadın dedi ki:
“İşte kakında beni kınadığınız şahıs budur. Ben, onun nefsinden murat
almak istedim. Fakat o, (bundan) şiddetle sakındı. And olsun, eğer o,
kendisine emredeceğimi yapmazsa mutlaka zindana atılacak ve elbette
sürünenlerden olacaktır!”
(Yûsuf):
“Ey Rabbim! Bana zindan, bunların benden istediklerinden daha iyidir.
Eğer, onların hilelerini benden çevirmezsen, onlara meyleder ve câhillerden olurum.” dedi.
Rabbi, onun duâsını kabul etti ve hîlelerini onda uzaklaştırdı.
Çünkü o, çok iyi işiten, pek iyi bilendir.
Sonunda (Aziz ve arkadaşları), kesin delilleri görmelerine rağmen
(halkın dedikodusunu kesmek için yine de) onu bir zamana kadar
mutlaka zindana atmaları kendilerine uygun göründü.
Yüce Allah, bu âyetlerin devamında, Hz. Yûsuf’un zindana atılmasını,
zindan arkadaşları ile olan konuşmalarını, hapishâne günlerini, oradan
kurtulmasını, Mısır hazinesinin başına geçmesini anlatır.
Biz, Hz. Yûsuf’un hayatının buraya kadar anlatılan bölümünün,
inananlara ve özellikle gençlere ne gibi dersler ihtivâ ettiğine
bakalım ve bunları sıralamaya çalışalım:
* Bülûğ çağı, çocukluktan çıkma, erginliğe adım atma çağıdır. Bu çağa
ulaşan her insanın çevresinde tuzaklar vardır. Anne ve babalar,
çocuklarını bu tuzaklardan korumak için çok uyanık olmalıdırlar.
Yanında annesi ve babası olmayanlar da, Hz. Yûsuf gibi kendilerini
korumalı ve tuzağa düşmemelidirler.
*Yüce Allah’ın, yukarıda geçen âyetlerinin meâllerinden öğrendiğimize
göre, bu tuzaklardan korunmak için gençlerin, faydalı bilgi, iyi ahlak
ve sağlam îman ile donanmaları gerekir. Hz. Yûsuf örneğinde olduğu
gibi, bu üç artı değeri şahsında toplayanların yardımcısı Hazreti
Allah’tır.
*Kendilerine uygunsuz bir teklif yapılan gençler, bu teklifi hemen
anında reddetmelidirler. Kadın, Hz. Yûsuf’a “Haydi gel!” der demez, Hz.
Yûsuf, “Ben, böyle bir çirkinlikten Allah’a sığınırım.” diyerek bu
teklifi hemen reddetmiştir. Yüce Allah da, kendine sığınan bu kulunu
korumuştur. Kul, çirkinliklerden uzak durur, hayâ ve edebi ile yaşarsa
Yüce Allah, onu koruması altına almaz mı?
*Hz. Yûsuf, Yüce Allah’ın ihlaslı kullarındandı. Yüce Allah, kendine
gönülden ve samîmî olarak bağlı kullarına, yeri geldiğinde veya onlar
darda kaldıklarında, ne yapacaklarını veya nasıl yapacaklarını
kendilerine gösterir, onlar da bunu açık bir şekilde görürler. Âyette
geçen “Eğer, Rabbinin bürhânını görmeseydi” ifâdesi bunun apaçık
delilidir.