Şüphesiz, cihan peygamberi Hz. Muhammed’in
her adımını tek tek incelemek, üstünde düşünmek ve güncellemek
gerekiyor.
Öyle bir zamana geldik ki kimse ötekinin
acısını paylaşmıyor, onun için dua etmiyor, Müslüman Müslüman’ın
derdiyle dertlenmiyor, huzuru kaçmıyor. Yıllardır “Hidayetten sonra
bende huzur kalmadı, hani huzur İslam’daydı?” diye yaptığım ironi budur?
Peygamber efendimiz Veda Hutbesi’yle “Mümin
müminin kardeşidir.” diyerek bir Müslüman’a iki buçuk milyar Müslüman’ı
zimmetlemedi mi? Cemaat dini olan İslam’da nasıl oluyor da “Gemisini
kurtaran kaptan” oluyor. “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın, her koyun
kendi bacağından asılır.” sözleri bizi nereye götürecek?
Yıllar önce Nıetzche bir kitabında şunu
yazmıştı: “Avrupa tek kafadır, tek fikirdir. Onlarca Avrupa ülkesinde
insanlara bir soru sorun, hemen hemen aynı cevapları alırsınız…” Yani
Avrupa Birliği’nin kurucusu bu anlamda F. Nıezsche’dir. Birlik
kurulmasaydı bile böyle bir birlikteliğin varlığını ispatlamış oldu.
Bugün de bizim tek problemimiz budur. İslam ülkelerinin arasındaki
sınırları kafaya takmak gerekmiyor. Onlar kırtasiye, prosedür… Bizler
tüm dünyada olaylar karşısında aynı refleksleri verirsek zaten gerisi
önemini yitirecektir. Peki niçin bir olaya her ülke, her Müslüman farklı
refleksler veriyor? Bana göre ölçüyü Kuran-ı Kerim ve Sünnetullah
olarak almıyoruz. Herkes, bir sorusu olduğunda ona Kuran’ı düşünerek
cevap verebilseydi hem İslam Birliği kurulacak hem de tüm dünyaya
yayılmış olan Müslümanlar bir cemaat olabilecekti ama olmadı, olmuyor.
Sorulara kendi kafamızdan cevaplar verdiğimiz müddetçe de olmayacak.
Müslüman, komşusu açken kendisi tok
uyumayacak. Bir Müslüman’ın ayağına diken batsa tüm Müslümanlar
kanayacak, bu şartlar altında nasıl huzur bulacağız?
Ben, ateistken kendimden başka hiç kimsenin
derdi beni germiyordu. Bir gemim vardı ve o yürüdükçe mutlu oluyordum.
Dünyevi bir huzur Müslüman’a yakışmaz, çünkü Müslüman’ın tüm işleri
yolunda gitse, müthiş yardımsever biri olsa bile ahireti düşünüp hüzne
kapılmalıdır.
Peygamber efendimiz bir gün gülüşerek eğlenen
birkaç kişiye rastlayınca şöyle demiştir: “Hayırdır inşallah, cennetle
mi müjdelendiniz?” görüyorsunuz tehdit çok büyük. Bugün içine sıkıntı
düşen, hüzünlenen insanlar hemen psikologa koşup kendisine depresyon
tanısı koyduruyor. Hiç kimsenin melankoli hakkı kalmadı. Oysa melankoli
insanın bir müddet kendisini dünyadan geri çekerek dinginleşme
çabasıdır. Asla bir hastalık değil insanlaşma, sorgulama, arınma
sürecidir. Depresyon ise melankoliden arınamayarak çıkmış umutsuzların,
Allah’tan ümidini kesmiş, ümidini kaybetmiş inançsızların durağıdır.
Cenazeye giden herkes kendi ölümünü
hatırlayıp önce ağlıyor, sonra da helvayla kanını kızıştırıp karısına
sarılıyor. Kimse kendisinden önce başka bir Müslüman kardeşine
ağlamıyor. Dualarımız kişisel, maddi… Şefaati önce kendimize sonra
başkalarına istiyoruz. Bizler eğer kendi çocuklarımızı mutlu bir hayata
hazırlamak istiyorsak başka Müslüman ailelerin çocuklarına yardıma
koşmalıyız. Eğer kanserseniz, yanınızda yatan diğer kanserli hastaya dua
edin ki ikiniz birden kurtulasınız?
Sizlere basit bir matematik yapacağım. Şu an
parmağınız kanıyorsa ona üzülmeyin ve şimdi bütün dünyada parmağı
kanayan insanların toplamına bakıp kendi kanınızla ölçün, gördünüz mü? O
an “Yarabbi” deyin “Yarabbi, parmağı kanayan tüm Müslümanlara şifa
ver!” Söylemek istediğim şu: Üç damla kanınız için yapacağınız duayla
kaç ton kan durdurabileceğinizi hatırlatıyorum. Hangisi daha gurur
verici?
Peygamber efendimizin işleri zordayken,
savaşta yenilgi almışken bir çocuğun günlerdir ağladığını işitiyor.
Meğer çocuğun bir kuşu varmış ve ölmüş. Çocuk günlerdir üzüntü içinde
yemeden içmeden ağlıyormuş. Cihan peygamberi Hz. Muhammed (s.a.s) bir
peygamber nasıl yürürse öyle yürüyüp çocuğun taziyesine gitmiş ve bir
peygamber nasıl teselli ediyorsa öyle teselli etmiş…
Ben, bu kıssadan şunu çıkardım: Başkasının
derdi bizimkinden büyüktür. Bizim başımızda ne olursa olsun başkasının
yaralarını sarmaya gideceğiz. Bir cihan peygamberine de kendi derdinden
çok ümmetinin derdiyle dertlenmek yakışırdı zaten.
Irak, Afganistan, Bosna, Somali bombalanırken
biz kendi Misak-ı Milli sınırlarımız içinde elma soyarak haberleri
izleyemeyiz…
Osmanlı, bir cihan imparatorluğuydu… Kendisi
açken, orduları ziyan edilirken, halkı açlıktan kırılırken, yıkılışında
bile gemiler dolusu yardımı Sumatra Adası’na yolluyordu. Önce kendi
yaralarını sarmak, önce kendini düşünmek peşinde koşmuyordu. O da
inandığı cihan peygamberinin bir hizmet eri olarak kendine yakışanı
yapıyordu.
Ulus devletler kibirli, küçük, yalnız kendini
düşünen zehirli ve mutlu ve bencil böceklerdir.
Cihan peygamberinin kuşu ölen bir çocuğun
ayağına giderek taziye vermesi hepimize şunu öğretmelidir: Hiçbir zaman,
kendi şartlarımız ne olursa olsun başka bir Müslüman’ın derdi varsa
“Şimdi sırası mı, benim de durumum iyi değil” cümlesini kullanmayacağız.
Bilelim ki onun için yola çıktığımızda zaten rızkımızı ve azığımızı
Allah verecektir. Niçin böyle bir kârı ıskalayalım, biz deli miyiz?
Bilimle, hesap kitapla, muhasebeyle kafayı
yemiş Müslümanlar olarak bu rantı kaçırmak bize yakışmaz !
Bülent Akyürek
her adımını tek tek incelemek, üstünde düşünmek ve güncellemek
gerekiyor.
Öyle bir zamana geldik ki kimse ötekinin
acısını paylaşmıyor, onun için dua etmiyor, Müslüman Müslüman’ın
derdiyle dertlenmiyor, huzuru kaçmıyor. Yıllardır “Hidayetten sonra
bende huzur kalmadı, hani huzur İslam’daydı?” diye yaptığım ironi budur?
Peygamber efendimiz Veda Hutbesi’yle “Mümin
müminin kardeşidir.” diyerek bir Müslüman’a iki buçuk milyar Müslüman’ı
zimmetlemedi mi? Cemaat dini olan İslam’da nasıl oluyor da “Gemisini
kurtaran kaptan” oluyor. “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın, her koyun
kendi bacağından asılır.” sözleri bizi nereye götürecek?
Yıllar önce Nıetzche bir kitabında şunu
yazmıştı: “Avrupa tek kafadır, tek fikirdir. Onlarca Avrupa ülkesinde
insanlara bir soru sorun, hemen hemen aynı cevapları alırsınız…” Yani
Avrupa Birliği’nin kurucusu bu anlamda F. Nıezsche’dir. Birlik
kurulmasaydı bile böyle bir birlikteliğin varlığını ispatlamış oldu.
Bugün de bizim tek problemimiz budur. İslam ülkelerinin arasındaki
sınırları kafaya takmak gerekmiyor. Onlar kırtasiye, prosedür… Bizler
tüm dünyada olaylar karşısında aynı refleksleri verirsek zaten gerisi
önemini yitirecektir. Peki niçin bir olaya her ülke, her Müslüman farklı
refleksler veriyor? Bana göre ölçüyü Kuran-ı Kerim ve Sünnetullah
olarak almıyoruz. Herkes, bir sorusu olduğunda ona Kuran’ı düşünerek
cevap verebilseydi hem İslam Birliği kurulacak hem de tüm dünyaya
yayılmış olan Müslümanlar bir cemaat olabilecekti ama olmadı, olmuyor.
Sorulara kendi kafamızdan cevaplar verdiğimiz müddetçe de olmayacak.
Müslüman, komşusu açken kendisi tok
uyumayacak. Bir Müslüman’ın ayağına diken batsa tüm Müslümanlar
kanayacak, bu şartlar altında nasıl huzur bulacağız?
Ben, ateistken kendimden başka hiç kimsenin
derdi beni germiyordu. Bir gemim vardı ve o yürüdükçe mutlu oluyordum.
Dünyevi bir huzur Müslüman’a yakışmaz, çünkü Müslüman’ın tüm işleri
yolunda gitse, müthiş yardımsever biri olsa bile ahireti düşünüp hüzne
kapılmalıdır.
Peygamber efendimiz bir gün gülüşerek eğlenen
birkaç kişiye rastlayınca şöyle demiştir: “Hayırdır inşallah, cennetle
mi müjdelendiniz?” görüyorsunuz tehdit çok büyük. Bugün içine sıkıntı
düşen, hüzünlenen insanlar hemen psikologa koşup kendisine depresyon
tanısı koyduruyor. Hiç kimsenin melankoli hakkı kalmadı. Oysa melankoli
insanın bir müddet kendisini dünyadan geri çekerek dinginleşme
çabasıdır. Asla bir hastalık değil insanlaşma, sorgulama, arınma
sürecidir. Depresyon ise melankoliden arınamayarak çıkmış umutsuzların,
Allah’tan ümidini kesmiş, ümidini kaybetmiş inançsızların durağıdır.
Cenazeye giden herkes kendi ölümünü
hatırlayıp önce ağlıyor, sonra da helvayla kanını kızıştırıp karısına
sarılıyor. Kimse kendisinden önce başka bir Müslüman kardeşine
ağlamıyor. Dualarımız kişisel, maddi… Şefaati önce kendimize sonra
başkalarına istiyoruz. Bizler eğer kendi çocuklarımızı mutlu bir hayata
hazırlamak istiyorsak başka Müslüman ailelerin çocuklarına yardıma
koşmalıyız. Eğer kanserseniz, yanınızda yatan diğer kanserli hastaya dua
edin ki ikiniz birden kurtulasınız?
Sizlere basit bir matematik yapacağım. Şu an
parmağınız kanıyorsa ona üzülmeyin ve şimdi bütün dünyada parmağı
kanayan insanların toplamına bakıp kendi kanınızla ölçün, gördünüz mü? O
an “Yarabbi” deyin “Yarabbi, parmağı kanayan tüm Müslümanlara şifa
ver!” Söylemek istediğim şu: Üç damla kanınız için yapacağınız duayla
kaç ton kan durdurabileceğinizi hatırlatıyorum. Hangisi daha gurur
verici?
Peygamber efendimizin işleri zordayken,
savaşta yenilgi almışken bir çocuğun günlerdir ağladığını işitiyor.
Meğer çocuğun bir kuşu varmış ve ölmüş. Çocuk günlerdir üzüntü içinde
yemeden içmeden ağlıyormuş. Cihan peygamberi Hz. Muhammed (s.a.s) bir
peygamber nasıl yürürse öyle yürüyüp çocuğun taziyesine gitmiş ve bir
peygamber nasıl teselli ediyorsa öyle teselli etmiş…
Ben, bu kıssadan şunu çıkardım: Başkasının
derdi bizimkinden büyüktür. Bizim başımızda ne olursa olsun başkasının
yaralarını sarmaya gideceğiz. Bir cihan peygamberine de kendi derdinden
çok ümmetinin derdiyle dertlenmek yakışırdı zaten.
Irak, Afganistan, Bosna, Somali bombalanırken
biz kendi Misak-ı Milli sınırlarımız içinde elma soyarak haberleri
izleyemeyiz…
Osmanlı, bir cihan imparatorluğuydu… Kendisi
açken, orduları ziyan edilirken, halkı açlıktan kırılırken, yıkılışında
bile gemiler dolusu yardımı Sumatra Adası’na yolluyordu. Önce kendi
yaralarını sarmak, önce kendini düşünmek peşinde koşmuyordu. O da
inandığı cihan peygamberinin bir hizmet eri olarak kendine yakışanı
yapıyordu.
Ulus devletler kibirli, küçük, yalnız kendini
düşünen zehirli ve mutlu ve bencil böceklerdir.
Cihan peygamberinin kuşu ölen bir çocuğun
ayağına giderek taziye vermesi hepimize şunu öğretmelidir: Hiçbir zaman,
kendi şartlarımız ne olursa olsun başka bir Müslüman’ın derdi varsa
“Şimdi sırası mı, benim de durumum iyi değil” cümlesini kullanmayacağız.
Bilelim ki onun için yola çıktığımızda zaten rızkımızı ve azığımızı
Allah verecektir. Niçin böyle bir kârı ıskalayalım, biz deli miyiz?
Bilimle, hesap kitapla, muhasebeyle kafayı
yemiş Müslümanlar olarak bu rantı kaçırmak bize yakışmaz !
Bülent Akyürek