Vesile, kelime olarak, derece, yakınlık, başkasına yaklaşmak için vasıta kılınan şey, manalarına gelir.
“Falan sunu Allah’a vesile etti” demek, kendisini Allah’a yaklaştıracak ameli yaptı demektir.
Tevessül ise bir amel vasıtası ile maksada yaklaşmak ve ulaşmaya çalışmaktır. (Ibn. Manzur)
Bir çok müfessir, tevessülü bizzat yakınlaşmak ve yakın olmaya sebep olacak şeyleri aramak seklinde tefsir etmişlerdir. (Ibn. Kesir, Kurtubi, Alusi)
Kur’an’da Allahu Teala, kulun dünyada ızdıraptan, ahirette azaptan kurtuluşu için şu yolu göstermiştir:
Kulu Allah’a yaklaştıracak vesilelerin başında iman, Kur’an, ihlas ve salih ameller gelir. Salih amellerin başında farzlar yer alır. Allah’a yaklaştıracak vesilenin gerçek anlamı, ilim ve ibadet ile çizdiği yolda gitmektir.
Müfessir Elmalılı Hamdi Yazır da, bu ayetin tefsirinde, insanin sırf imanla yetinmeyip, Allahu Teala’ya yaklaştıran sebeplere ciddi olarak sarılması gerektiğini belirtmiştir.
Tevessülün çeşitleri bulunduğuna göre meşru tevessülü bidat tevessülden ayırmak gerekmiştir. Bu ayrımı yapabilmek için de bize çelişkili gelen noktaları açığa kavuşturacak bir şaşmaz ölçüye ihtiyaç vardır.
Bu ölçü, Allah’ın Kitabı, Resulü’nün Sünneti ve bunları kavrama metodudur. Allah, bizi Kitap ve Sünneti hakem olarak kabul etmeye çağırmıştır:
İbn Kesir bu ayetin tefsirinde şöyle der: “Resul’ün (s.a.v.) getirdiği şeriat yolundan başkasına uyan bir taraftadır, şeriat ise öbür tarafta.”
Meşru tevessül Allah’ın kitabı, Resulünün sünneti ve bu ümmetin amelinde geldiği gibi üç çeşittir.
Allah’a güzel isimleri ve yüce sıfatlarıyla tevessül, mümin kul için en yararlı, en büyük ve en hayırlı vesilelerdendir. Zira mümin kul, duasında boş çıkmaz ve Rabbinin icabetinden mahrum kalmaz.
Allah’a “vesile” aramak, O’na ulaştıracak uygun yol aramak, O’na yaklaşabilmek demektir. Bu yaklaştırıcı yol, Allah’a ibadet etmek, O’nun emirlerine uymak şeklinde olabileceği gibi çeşitli yararlar elde etmek veya çeşitli zararları baştan savmak amacı ile O’na dilek sunmak ve sığınmak biçiminde de olabilir. Kur’an’daki “dua” sözcüğü bu anlamı kapsamına alır. Yani hem “ibadet” ve hem de “istek sunma” anlamını birarada ifade eder. Bu iki anlamdan her biri diğerini de gerektirir.
Dahası, Allah, kendisine yapılacak duaların kabul edicisi olduğuna kesinlikle inanılarak yapılan duaları, dua edenler müşrik ve fasık bile olsalar, kabul etmektedir. Nitekim aşağıdaki ayetler bize bu gerçeği haber vermektedir:
Dua eden, yalnızca Allah’ın rızasını umarak işlediği salih ameli anmalı, onunla Allah’tan istemelidir. Allah’a iman, namaz, oruç, hac, sadaka, cihad, Kur’an okumak, Allah’ı zikretmek, Allah’a dua etmek, hayır işleyip haramları terk etmek salih ameller cümlesindedir.
Peygamber (s.a.v.)den rivayet olunan bu hadiste salih amelle tevessüle örnek teşkil etmektedir:
Müslüman’ın, gıyabında kardeşi için yapmış olduğu dua kabul görür. Kardeşi için her hayır duasında başında dikilen bir melek, Amin ve bir misli de senin için olsun, der.
Ve Enes b Malik’ten rivayet edilen şu rivayet:
Hz. Ömer’in sözündeki anlam şudur:
Bizler Peygamberimizi (s.a.v.) kast ederek ondan dua istiyor, bu dua ile de Allah’a yakınlık umuyorduk. Şimdiyse Peygamberimiz (s.a.v.) Rabbine kavuşmuş olduğundan bizim için duada bulunması mümkün değildir. Bu nedenle hayatta bulunan amcasından bizim için duada bulunmasını talep ediyoruz. Eğer Rasulallah (s.a.v.)'a ölümünden sonra da tevessülde bulunulsa idi, sahabeler ve Ömer (r.a.) Rasulullah (s.a.v.) aracılığı ile dua etmenin çok daha ağırlıklı bir önemi olduğunu iyi bildikleri halde O’nu bırakıp amcasına baş vurmazlardı.
Bundan anlaşılıyor ki, ilk kuran neslinin anladıkları “Tevessül” ölülere değil, sadece yaşayanlara dönüktür. Bu da yaşayanların duaları ve şefaatleri aracılığı ile Allah’a baş vurmak demektir. Yaşayanlardan böyle bir şey istenebilir. Fakat ölüden hiç bir şey istenemez. Ne dua ve nede başka bir şey.
Bu durum karşısında şunları söyleyebiliriz: Gerek doğrudan doğruya Allah’a sığınarak emretmiş olduğu salih amelleri işlemek suretiyle Allah’tan bir şey dilemek veya gerekse peygamberlerin ve salih kişilerin duaları aracılığı ile dilekte bulunmak veya Allah'a halis olarak dua ederek tevessülde bulunmak tartışmasız biçimde Allah’ın kitabına uygun olan yoldur. Bunların dışındaki tevessül çeşitleri ise herhangi bir delile dayanmış değildir.
Devamı
“Falan sunu Allah’a vesile etti” demek, kendisini Allah’a yaklaştıracak ameli yaptı demektir.
Tevessül ise bir amel vasıtası ile maksada yaklaşmak ve ulaşmaya çalışmaktır. (Ibn. Manzur)
Bir çok müfessir, tevessülü bizzat yakınlaşmak ve yakın olmaya sebep olacak şeyleri aramak seklinde tefsir etmişlerdir. (Ibn. Kesir, Kurtubi, Alusi)
Kur’an’da Allahu Teala, kulun dünyada ızdıraptan, ahirette azaptan kurtuluşu için şu yolu göstermiştir:
(Maide, 35)“Ey müminler! Allah’tan korkun ve O’na (yaklaşmaya, sevilmeye) vesile arayın; O’nun yolunda cihad ediniz ki kurtuluşa eresiniz.”
Kulu Allah’a yaklaştıracak vesilelerin başında iman, Kur’an, ihlas ve salih ameller gelir. Salih amellerin başında farzlar yer alır. Allah’a yaklaştıracak vesilenin gerçek anlamı, ilim ve ibadet ile çizdiği yolda gitmektir.
Müfessir Elmalılı Hamdi Yazır da, bu ayetin tefsirinde, insanin sırf imanla yetinmeyip, Allahu Teala’ya yaklaştıran sebeplere ciddi olarak sarılması gerektiğini belirtmiştir.
MEŞRU TEVESSÜL ÇEŞİTLERİ
Tevessülün çeşitleri bulunduğuna göre meşru tevessülü bidat tevessülden ayırmak gerekmiştir. Bu ayrımı yapabilmek için de bize çelişkili gelen noktaları açığa kavuşturacak bir şaşmaz ölçüye ihtiyaç vardır.
Bu ölçü, Allah’ın Kitabı, Resulü’nün Sünneti ve bunları kavrama metodudur. Allah, bizi Kitap ve Sünneti hakem olarak kabul etmeye çağırmıştır:
(Nisa, 115)“Ey iman edenler! Allah’a, Resulüne ve sizden olan emir sahiplerine itaat edin. Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorsanız bir konuda anlaşmazlığa düştüğünüzde Allah’a ve Resulüne havale edin. Bu, en hayırlısıdır ve en güzel çözüm yoludur.”
İbn Kesir bu ayetin tefsirinde şöyle der: “Resul’ün (s.a.v.) getirdiği şeriat yolundan başkasına uyan bir taraftadır, şeriat ise öbür tarafta.”
Meşru tevessül Allah’ın kitabı, Resulünün sünneti ve bu ümmetin amelinde geldiği gibi üç çeşittir.
A) Allah’a İsimleri ile Dua
Allah’a güzel isimleri ve yüce sıfatlarıyla tevessül, mümin kul için en yararlı, en büyük ve en hayırlı vesilelerdendir. Zira mümin kul, duasında boş çıkmaz ve Rabbinin icabetinden mahrum kalmaz.
(Araf, 180)“Güzel isimler Allah’ındır. Onlarla Allah’a dua edin ve Allah’ın isimleri hakkında sapanları bırakın. Onlar, yaptıklarının karşılığını göreceklerdir.”
Allah’a “vesile” aramak, O’na ulaştıracak uygun yol aramak, O’na yaklaşabilmek demektir. Bu yaklaştırıcı yol, Allah’a ibadet etmek, O’nun emirlerine uymak şeklinde olabileceği gibi çeşitli yararlar elde etmek veya çeşitli zararları baştan savmak amacı ile O’na dilek sunmak ve sığınmak biçiminde de olabilir. Kur’an’daki “dua” sözcüğü bu anlamı kapsamına alır. Yani hem “ibadet” ve hem de “istek sunma” anlamını birarada ifade eder. Bu iki anlamdan her biri diğerini de gerektirir.
Dahası, Allah, kendisine yapılacak duaların kabul edicisi olduğuna kesinlikle inanılarak yapılan duaları, dua edenler müşrik ve fasık bile olsalar, kabul etmektedir. Nitekim aşağıdaki ayetler bize bu gerçeği haber vermektedir:
“İnsanın başına bir sıkıntı gelince yatarken, otururken ve ayaktayken bize dua eder. Ama biz onun sıkıntısını kaldırınca sanki yakalandığı sıkıntıdan dolayı bize hiç dua etmemiş gibi olur” (Yunus: 10/12)
“Denizde size bir sıkıntı (tehlike) gelince Allah dışındaki bütün yalvardıklarınız kayboluverir. Fakat o sizi kurtarıp karaya çıkarınca yine kendisini tek bilmekten vazgeçerseniz. İnsan gerçekten nankördür!” (İsra: 17/67)
“De ki; acaba Allah’ın her hangi bir azabına uğrasanız veya size Kıyamet günü gelse, doğru sözlü iseniz söyleyin bakalım, Allah’dan başkasına mı dua edersiniz? Hayır, sadece O’na yalvarırsınız. O da dilerse giderilmesini istediğiniz belayı kaldırır ve o zaman O’na ortak koştuklarını (putlarınızı) unutuverirsiniz”(En’am: 6/40-41)
B) Allah’a Yapılan Salih Amel ile Tevessülde Bulunmak
Dua eden, yalnızca Allah’ın rızasını umarak işlediği salih ameli anmalı, onunla Allah’tan istemelidir. Allah’a iman, namaz, oruç, hac, sadaka, cihad, Kur’an okumak, Allah’ı zikretmek, Allah’a dua etmek, hayır işleyip haramları terk etmek salih ameller cümlesindedir.
“İbrahim ve İsmail Beyt’in (Kabe’nin) temellerini yükseltirken (şöyle dua ettiler): ‘Rabbimiz! Bizden bu ameli kabul buyur. Şüphesiz sen çokça duyan, çokça bilensin. Rabbimiz! Bizi ve soyumuzu sana iman edenler kıl, bize ibadet yollarımızı göster ve bizleri bağışla. Şüphesiz sen tevbeleri çokça kabul eden ve çokça rahmet gösterensin.” (Bakara, 127-128)
“Derler ki: Rabbimiz! Bizler iman ettik. Günahlarımızı bağışla ve bizi cehennem azabından koru!” (Al-i İmran, 16)
“Rabbimiz! İndirdiğine iman ettik ve Resulü’ne tabi olduk. Bizi şahit olanlarla yaz.” (Al-i İmran, 53)
“Rabbimiz! Rabbinize iman edin diyerek imana çağıran bir çağırıcıyı işittik ve iman ettik. Rabbimiz! Günahlarımızı bağışla, kötü amellerimizi ört ve bizim canımızı iyiler zümresiyle birlikte al.” (Al-i İmran, 193)
Peygamber (s.a.v.)den rivayet olunan bu hadiste salih amelle tevessüle örnek teşkil etmektedir:
“Önceki ümmetlerden üç kişi bir fırtına zamanı korunmak için bir mağaraya sığınır. Ancak bir kaya mağaranın girişine düşerek onları mahsur bırakır. Kurtulmak için her biri yapmış oldukları salih amelleri anarak Allah’a tevessülde bulunurlar. Allah da Kayayı aralar ve onları bu durumdan kurtarır.” (Buhari, Müslim)
Kulun Allah’a karşı acizliğini dile getirip yardım dilemesi de bu çeşit tevessülün kapsamına girer.
“Bana zarar dokundu. Sen merhametlerin en merhametlisisin diye Rabbine seslenen Eyyüb’ü de an.” (Enbiya, 83)
Yunus kıssasında olduğu gibi kulun nefsine zulmedip Allah’a durumunu arz etmezsi de bu kapsamdadır.
“Sen’den başka ilah yoktur. Seni tenzih ederim. Şüphesiz ben zalimlerden oldum.”(Enbiya, 87)
C) Salih Kimselerin Duası ile Allah’a Tevessül
Kul, şiddetli bir sıkıntıya veya büyük bir musibete rast geldiğinde, takva ehli gördüğü, ilim sahibi bildiği bir kimseden durumunun düzelmesi için Allah’a dua etmesini talep edebilir.
“Rabbimiz! Bizi ve bizi imanda geçmiş bulunan kardeşlerimizi bağışla! Kalplerimizde iman edenlere karşı kin bırakma. Rabbimiz! Sen Rauf’sun, Rahim’sin.” (Haşr, 10)
“Dediler ki: Ey Babamız! Bizim için bağışlanma dile. Bizler günahkar olduk. Dedi ki: Sizler için Rabbimden bağışlanma dileyeceğim. O, Gafur’ dur, Rahim’dir.” (Yusuf, 98)
Müslüman’ın, gıyabında kardeşi için yapmış olduğu dua kabul görür. Kardeşi için her hayır duasında başında dikilen bir melek, Amin ve bir misli de senin için olsun, der.
Ve Enes b Malik’ten rivayet edilen şu rivayet:
“Ömer b. Hattab, kıtlık vakti Abbas b. Abdulmuttalib ile yağmur duasına çıkınca demiştir ki: «Allahım! Sana Peygamberimiz (s.a.v.) ile tevessülde bulunurduk, Sen de bize su indirirdin. Şimdiyse Peygamberimizin amcası ile sana tevessülde bulunuyoruz. Bize su indir.»
Hz. Ömer’in sözündeki anlam şudur:
Bizler Peygamberimizi (s.a.v.) kast ederek ondan dua istiyor, bu dua ile de Allah’a yakınlık umuyorduk. Şimdiyse Peygamberimiz (s.a.v.) Rabbine kavuşmuş olduğundan bizim için duada bulunması mümkün değildir. Bu nedenle hayatta bulunan amcasından bizim için duada bulunmasını talep ediyoruz. Eğer Rasulallah (s.a.v.)'a ölümünden sonra da tevessülde bulunulsa idi, sahabeler ve Ömer (r.a.) Rasulullah (s.a.v.) aracılığı ile dua etmenin çok daha ağırlıklı bir önemi olduğunu iyi bildikleri halde O’nu bırakıp amcasına baş vurmazlardı.
Bundan anlaşılıyor ki, ilk kuran neslinin anladıkları “Tevessül” ölülere değil, sadece yaşayanlara dönüktür. Bu da yaşayanların duaları ve şefaatleri aracılığı ile Allah’a baş vurmak demektir. Yaşayanlardan böyle bir şey istenebilir. Fakat ölüden hiç bir şey istenemez. Ne dua ve nede başka bir şey.
Bu durum karşısında şunları söyleyebiliriz: Gerek doğrudan doğruya Allah’a sığınarak emretmiş olduğu salih amelleri işlemek suretiyle Allah’tan bir şey dilemek veya gerekse peygamberlerin ve salih kişilerin duaları aracılığı ile dilekte bulunmak veya Allah'a halis olarak dua ederek tevessülde bulunmak tartışmasız biçimde Allah’ın kitabına uygun olan yoldur. Bunların dışındaki tevessül çeşitleri ise herhangi bir delile dayanmış değildir.
Devamı