Şeyhülislâm, Kaatü't-Tersîm'de (Anlamı kesin olarak çıkarılamayan bu ifadenin kilisedeki dinî tasvirlerin yapıldığı veya özellikle bulunduğu bölme veya salon için kullanıldığı akla yatkın gelmektedir.) iken, yanına SAÎD (Yukarı Mısır)'dan üç rahip geldi. Onlarla yaptığı münazarada, kâfir olduklarını, Hz. İbrahim ve Mesih (a,s.)'ın dininde olmadıklarını delilleriyle onlara isbat etti.
Onlar dediler ki:
«Biz de sizin yaptığınızı yapıyoruz. Siz Nefise Hâtûn 'dan medet umuyorsunuz; biz de Meryem'den. Bize göre de, size göre de İsa ve Meryem'in, Hüseyin ve Nefîse'den efdal oldukları icmâ ile sabittir. Siz de kendinizden önceki sâlih kişilerle istiğase yapıyorsunuz (yardım ve medet istiyorsunuz), biz de».
Şeyhülislâm, onlara şu cevabı verdi:
«Bizden kim bunu yapıyorsa, o, sizden bir iz taşıyordur. İbrahim (a.s.) 'in üzerinde yürüdüğü yol ve din bu değildir. İbrahim'in dini şu idi:
'Ancak eşi, benzeri ve çocuğu olmayan Allah'a ibadet etmek, O'na ibadete, hiçbir melek, güneş, ay, yıldız, peygamber ve sâlih kişiyi ortak etmemek'.
«Göklerde ve yerde, Rahmana kul olarak gelmeyecek kimse yoktur» (19 Meryem 93) .
Yağmur yağdırmak, bitki bitirmek, belâları uzaklaştırmak, dalâletten hidâyete ulaştırmak, günahları bağışlamak gibi, Allah'tan başkasının gücünün yetmeyeceği işler, O'ndan başkasından istenmez. Çünkü bunlara mahlûkattan kimsenin gücü yetmez. Bunlara ancak Allah kadirdir. Salât ve selâm onlara olsun, peygamberlere iman eder, onları yüceltir ve ta'zim ederiz. Getirdikleri herşeyde kendilerini tasdik ederiz. Onlara tâbi olur ve tiaat ederiz. Nuh, Salih, Hûd ve Şuayb peygamberlerin dedikleri gibi:
«Allah'a ibadet edin, O'ndan korkun ve bana itaat edin» (71 Nuh 3).
Bu peygamberler, ibadeti ve korkmayı yalnız Allah'a ait kıldılar; itaati de kendilerine. Çünkü onlara itaat, Allah'a itaattir. Bir kimse, peygamberlerin hepsine iman eder de, bir tanesini inkâr ederse, imanı faydasızdır. Bütünü kitaplara inandığı halde, bir tek kitaba inanmayan kimse de, o kitaba inanmadıkça böyledir. Meleklere ve âhiret gününe iman da böyledir.
Bunu dinleyen rahipler:
«Senin anlattığın din, bizim de, onların da üzerinde bulunduğumuz dinden hayırlıdır» dediler ve yanından ayrıldılar.
Onlar dediler ki:
«Biz de sizin yaptığınızı yapıyoruz. Siz Nefise Hâtûn 'dan medet umuyorsunuz; biz de Meryem'den. Bize göre de, size göre de İsa ve Meryem'in, Hüseyin ve Nefîse'den efdal oldukları icmâ ile sabittir. Siz de kendinizden önceki sâlih kişilerle istiğase yapıyorsunuz (yardım ve medet istiyorsunuz), biz de».
Şeyhülislâm, onlara şu cevabı verdi:
«Bizden kim bunu yapıyorsa, o, sizden bir iz taşıyordur. İbrahim (a.s.) 'in üzerinde yürüdüğü yol ve din bu değildir. İbrahim'in dini şu idi:
'Ancak eşi, benzeri ve çocuğu olmayan Allah'a ibadet etmek, O'na ibadete, hiçbir melek, güneş, ay, yıldız, peygamber ve sâlih kişiyi ortak etmemek'.
«Göklerde ve yerde, Rahmana kul olarak gelmeyecek kimse yoktur» (19 Meryem 93) .
Yağmur yağdırmak, bitki bitirmek, belâları uzaklaştırmak, dalâletten hidâyete ulaştırmak, günahları bağışlamak gibi, Allah'tan başkasının gücünün yetmeyeceği işler, O'ndan başkasından istenmez. Çünkü bunlara mahlûkattan kimsenin gücü yetmez. Bunlara ancak Allah kadirdir. Salât ve selâm onlara olsun, peygamberlere iman eder, onları yüceltir ve ta'zim ederiz. Getirdikleri herşeyde kendilerini tasdik ederiz. Onlara tâbi olur ve tiaat ederiz. Nuh, Salih, Hûd ve Şuayb peygamberlerin dedikleri gibi:
«Allah'a ibadet edin, O'ndan korkun ve bana itaat edin» (71 Nuh 3).
Bu peygamberler, ibadeti ve korkmayı yalnız Allah'a ait kıldılar; itaati de kendilerine. Çünkü onlara itaat, Allah'a itaattir. Bir kimse, peygamberlerin hepsine iman eder de, bir tanesini inkâr ederse, imanı faydasızdır. Bütünü kitaplara inandığı halde, bir tek kitaba inanmayan kimse de, o kitaba inanmadıkça böyledir. Meleklere ve âhiret gününe iman da böyledir.
Bunu dinleyen rahipler:
«Senin anlattığın din, bizim de, onların da üzerinde bulunduğumuz dinden hayırlıdır» dediler ve yanından ayrıldılar.