Tevhid’i Eksik Olan Teslim Olmaz
Şüphesiz ki Allah Rasûlüne gereği gibi teslimiyet göstermeyen bir kimsenin tevhid’inde eksiklik vardır. Bu kimse Allah’tan herhangi bir hidayete sahip olmaksızın ya kendi görüş ve hevâsına göre söz söyler yahut ta aynı türden görüş sahibi birilerini taklit eder. Allah Rasûlünün getirdiklerinin çerçevesinin dışına çıktığı oranda tevhid’i de eksik olur. Çünkü bu kişi, bu tavrıyla Allah’tan başkasını ilah edinmiş demektir. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Kendi hevâsını ilah edinmiş kimseyi gördün mü?" (el-Câsiye, 45/23)
Yani nefsinin arzuladığı şeylere ibadet edineni gördün mü? demektir. Esasen dünyaya fesat, Abdullah b. el-Mubarek’in de -Allah’ın rahmeti üzerine olsun- söylediği gibi şu üç kesimden girmiştir:
"Günahların kalpleri öldürdüğünü gördüm.
Hatta bunlar üzerinde ısrar etmek kişiyi zelil bile kılabilir.
Günahları terketmek kalplere hayat verir.
Nefsine baş kaldırmak senin için hayırlı olandır.
Söyle bana hükümdarlardan, kötü "ahbâr" ile kötü "rahipler"den
Başkası mıdır dini ifsat eden?"
Çünkü "zalim hükümdarlar", zalimce politikaları ile şeriata itiraz eder, ona karşı çıkar ve kendi zalimce politikalarını Allah’ın ve Rasûlünün hükmünün önüne geçirirler.
Kötü ilim adamlarına (ahbâr’a) gelince, bunlar da görüşleriyle bozuk kıyasları ile şeriatın dışına çıkan alimlerdir. Onların bu görüşleri Allah ve Rasûlünün haram kıldığını helal, mübah kıldığını haram kılmayı, onun geçersiz kıldığını muteber, muteber kıldığını geçersiz kılmayı, kayıtlı olarak kabul ettiğini mutlak olarak kabulü, mutlak olarak kabul ettiğini de kayıtlı kabulü ve buna benzer yanlış tutumları ihtiva eder.
Burada "rahipler"den kasıt ise cahil mutasavvıflardır. Bunlar zevk, vecd, hayal, batıl ve şeytani keşifleri ile imanın ve şeriatın hakikatlerine itiraz edenlerdir. Halbuki onların bu halleri Allah’ın, hakkında izin vermediği bir dini teşri’ etme manasındadır. Peygamberi vasıtası ile teşri’ buyurduğu dini iptal etmek, imanın hakikatlerinin yerine şeytanın aldatmalarını ve nefislerin hazlarını geçirmek demektir.
Kötü yöneticiler derler ki: Siyaset ile şeriat çatışırsa biz siyaseti öne geçiririz. Diğerleri derler ki: Akıl ile nakil çatışırsa akla öncelik veririz. Zevk ve vecd sahipleri derler ki: Zevk ve keşif şeriatın zahiri ile çatışacak olursa biz de zevke ve keşfe öncelik veririz.
el-akidetül tahaviyye
Şüphesiz ki Allah Rasûlüne gereği gibi teslimiyet göstermeyen bir kimsenin tevhid’inde eksiklik vardır. Bu kimse Allah’tan herhangi bir hidayete sahip olmaksızın ya kendi görüş ve hevâsına göre söz söyler yahut ta aynı türden görüş sahibi birilerini taklit eder. Allah Rasûlünün getirdiklerinin çerçevesinin dışına çıktığı oranda tevhid’i de eksik olur. Çünkü bu kişi, bu tavrıyla Allah’tan başkasını ilah edinmiş demektir. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Kendi hevâsını ilah edinmiş kimseyi gördün mü?" (el-Câsiye, 45/23)
Yani nefsinin arzuladığı şeylere ibadet edineni gördün mü? demektir. Esasen dünyaya fesat, Abdullah b. el-Mubarek’in de -Allah’ın rahmeti üzerine olsun- söylediği gibi şu üç kesimden girmiştir:
"Günahların kalpleri öldürdüğünü gördüm.
Hatta bunlar üzerinde ısrar etmek kişiyi zelil bile kılabilir.
Günahları terketmek kalplere hayat verir.
Nefsine baş kaldırmak senin için hayırlı olandır.
Söyle bana hükümdarlardan, kötü "ahbâr" ile kötü "rahipler"den
Başkası mıdır dini ifsat eden?"
Çünkü "zalim hükümdarlar", zalimce politikaları ile şeriata itiraz eder, ona karşı çıkar ve kendi zalimce politikalarını Allah’ın ve Rasûlünün hükmünün önüne geçirirler.
Kötü ilim adamlarına (ahbâr’a) gelince, bunlar da görüşleriyle bozuk kıyasları ile şeriatın dışına çıkan alimlerdir. Onların bu görüşleri Allah ve Rasûlünün haram kıldığını helal, mübah kıldığını haram kılmayı, onun geçersiz kıldığını muteber, muteber kıldığını geçersiz kılmayı, kayıtlı olarak kabul ettiğini mutlak olarak kabulü, mutlak olarak kabul ettiğini de kayıtlı kabulü ve buna benzer yanlış tutumları ihtiva eder.
Burada "rahipler"den kasıt ise cahil mutasavvıflardır. Bunlar zevk, vecd, hayal, batıl ve şeytani keşifleri ile imanın ve şeriatın hakikatlerine itiraz edenlerdir. Halbuki onların bu halleri Allah’ın, hakkında izin vermediği bir dini teşri’ etme manasındadır. Peygamberi vasıtası ile teşri’ buyurduğu dini iptal etmek, imanın hakikatlerinin yerine şeytanın aldatmalarını ve nefislerin hazlarını geçirmek demektir.
Kötü yöneticiler derler ki: Siyaset ile şeriat çatışırsa biz siyaseti öne geçiririz. Diğerleri derler ki: Akıl ile nakil çatışırsa akla öncelik veririz. Zevk ve vecd sahipleri derler ki: Zevk ve keşif şeriatın zahiri ile çatışacak olursa biz de zevke ve keşfe öncelik veririz.
el-akidetül tahaviyye